Alevilik üzerine her zaman sonu gelmez tartışmalar ve karmaşa vardır, bunun nedeni: bir kesimin Aleviliği İslamın bir mezhebi, diğer kesimin de İslam’dan tamamı ile bağımsız bir inanç sistemi olarak görmesidir. Bu konuda, devlet ve bazı teolojik odaklar bilerek doğru ile yanlışı, sahte ile gerçeği birbirine karıştırırlar ki bu onlar için vazgeçilmez bir stratejidir…
Sözünü ettiğim iki bakış açısından biri olan Aleviliğin İslam’ın bir mezhebi veya İslami düşünceden kaynaklandığı yönündeki inancın tarihi yenidir. Bu İmam Ali’nin 661 yılında öldürülmesinden sonra ortaya çıkmıştır. Bilindiği üzere İmam Ali’nin İslam düşünce ve felsefesi ile bir çelişkisi yoktu, tam tersine ‘İslam kılıcı-aslanı vs’ gibi ünvanları alarak din için bütün gücü ile çalışmış ve savaşmıştır. Hz. Muhammed’in tavsiye ve isteğine rağmen halifeliğin kendisine verilmemesi, muhalefet cephesinde gözükmesi üzerine bir mağduriyet durumu yaşanmıştır. İşte tam bu sırada, Ebubekir, Ömer ve Osman’ın başta Kürtler olmak üzere, Fars, Afgan ve diğer muhaliflere karşı giriştikleri acımasız bastırma hareketlerine karşı, o coğrafyada yaşayan kitle içinde İmam Ali’ye bir sempati doğmuştur. Bu nedenle ‘Ehlibeyt’ iktidarı dışında kalanlar o zaman ‘hariciler’ olarak da adlandırılmıştır. Yani sistemin dışında kalanlar ve boyun eğdirilmesi gerekenler…
İşte bu teslim alınmak istenenler, yani müslümanların fetih hareketleri karşısında zayıflayan hariciler, Kürtler, Farslar ve diğer halklar, İslam ile yaşamaya mecbur olduklarını anladıkları andan itibaren yeni kamufle alanı yaratma arayışına girdiler. Bunun için en uygun olanı da İmam Ali yandaşlığı idi. İslam içinde ama yönetime muhalif; bu düşünce daha sonra mezhepleri ve İran Şiiliğini doğuracaktır. Böylece gelişen halifeye karşı yeni cephede yer alanlara Aleviler ismi verilmiştir ki bu İmam Ali’nin öldürülmesinden onlarca yıl sonra ortaya çıkmıştır.
Bu temelde, gunümüzde İmam Ali ve Kerbela’da öldürülen oğlu Hüseyin’in resimlerinin Zerdüşt geleneğinden gelen Dersim başta olmak üzere birçok Alevi bölgesinde asılması büyük bir çelişkidir. Çünkü Ali’nin kendisi zaten İslam’dır ve muhalifliği İslam felsefesi, kural ve kaidelerine karşı olmak değildi. Benzer bir durumu Atatürk resimlerinin asılmasında da görürüz. Dersim’e, Kürtlere ve Alevilere en büyük zararı veren kişilerden biri olan Atatürk’ün resimlerini asmak, Zerdüşt inancına, gerçek Aleviliğe büyük bir haksızlık ve katliamdan geçirelen onbinlerce Dersimli’nin kemiklerini sızlatır.
Gerçek Alevilik diyoruz, aslında ‘gerçek’ olanın adlandırılması neden Alevilik olsun ki? Aydın ve araştırmacılarımız ‘ateşin alav/alev’inden geliyor dese de. Bence gerçek ismi ile anmaya kimse cesaret etmiyor! Çünkü ikinci bakış Alevilik İslam kültüründen kaynaklanan Aleviliğin tam zıddıdır. Siyah ve beyaz gibi birbirine ters düşüncelerdir. Kürdistan orjinlidir. Adlandırmayı doğru bulmamakla birlikte bu Alevilikte caminin yerine cem, namaz yerine niyaz, tanrı yerine insan, ilmi düşünce, ateş ile güneşin kutsallığı, kadın ve erkeğin birlikte cem yapması vardır. Benzeri kural ve kaidelerin İslamiyette yeri yoktur. Kısacası, birinci bakış açısı İslami olmakla birlikte, ikincinin elbisesi giydirilmeye çalışılmakta, kamufle edilmektedir.
Bu Alevilik düşüncesi, Kürdistan kaynaklı Mazda inancı ile Zerdüşt öğretisinden beslenir. Aslında Alevilik yerine eski ismi olan Mazdaizm veya Zerdüştlük ile anılsa daha yerinde olacak ve karmaşa da azalacaktır. ‘Maz-da’ Kürtçe’nin Kirmanckî diyalektiğinde beni doğuran, Kurmancî lehçesinde “Ez-da” veya “Xwe-da” yani beni ve kendisini doğuran anlamlarındadır. Zerdüşt, kendi yazdığı üçüncü Gata da: “Ahura Mazda kendisinden bütün canlıları yarattı. Sonra başından uzayı, ayaklarından yeri, gözyaşlarından suyu, kılından çayırları ve ateşi yarattı” der. İşte Xweda, yani Allah ile tabiat için kullanılan ‘xwe-za’ kelimesi de aynı şekilde kendi kendisini doğuran anlamındadır. Bu temelde, dünyada gözüken herşey tanrının bir parçasıdır bu felsefede. Yani toprak, su, metaller ve yeşillik tanrının bir parçasıdır. Bu inanışa göre insan ve tanrı aynıdır, birbirini tamamlar, tanrı insandır. Görüldüğü gibi İslamiyet ile bir alakası yoktur.
Alevilik/Qızılbaşlıkta oluşan dört kutsal element yani; güneş (ateş), su, toprak, hava Mazdaizm’in kutsal kitabı olan Avesta’da ve bir diğer Kürt dini olan Yarısani’de kutsaldır. Kirliliklerden uzak tutulması, buna uymayanların cezalara çarpılması gerektiği anlatılır. İşte bu gerçek Aleviliğin-Qızılbaşlığın-Yarısaniliğin teorisidir; ilim ve akıla dayanır. Önemli bir noktada Alevi-Qızılbaş, Êzîdî, Yarısan ve diğer Kürt din ve felsefelerin aynı kaynaktan çıkan sulara benziyor olmasıdır.
Yazı daha önce Yeni Özgür Politika’da yayınlandı.