Analar mezar nöbetinde/ Şoreş Reşî

Haberini gazetemizde okudum; mezar başında nöbet tutan ana: “Kızımın mezarını yıkmalarına izin vermeyeceğim!” diyor. İnsanlığımdan utandım! Bu nasıl bir vahşet, kültür, kin, düşmanlık, vatandaşlık hukuku ve müslümanlık? Anlamak mümkün değil.

Son on yıldan bu yana yaşanagelen bu durum, düşmanlığın da ötesinde, bana ‘kökten kazma’ işini hatırlatıyor! Nasıl ki Ermenileri yok edip, mezarları üzerine tuvalet inşa ettiler; nasıl ki Yunan’ı Anadolu’dan silip süpürdüler, kendilerini hatırlatacak bir eser bıraktırmadılar; nasıl ki Süryanileri birkaç aileye indirgediler ise Kürtlere de onların kaderini reva görüyorlar! Bu artık gizlenemeyecek bir hal aldı, ‘Stockholm sendromu’ yaşayan Kürt’ün artık görmesi gerekir ama ne olursa olsun düşündükleri kadar kolay olmayacak!

Yunan, Ermeni ve Süryani’yi kırarken ‘gavur’, ’düşman’, ‘dinsiz’; Kürt’ü kırarken de ‘terörist’ diyorlar. Ama zavallı Kürt sayesinde devlet sahibi oldularını; onların emeği üzerinde oturduklarını unutuyorlar. Örnek mi istiyorsunuz? Birinci Dünya Savaşı (1914-18) sırasında bizim köy 64 hane. Sadece Çanakkale savaşında ölenlerin sayısı 44 kişi! Birkaç evde erkeklerin hepsi öldüğü için ailelerin ismi ortadan kalktı. Antep, Urfa, Maraş vb şehir direnişlerini bir kenara bırakırsak, küçük bir Kürt köyünün bir savaşta verdiği bedel tam 44 can! Az mı?

Halbuki ‘gavur’ olarak adlandırılan, en kötü insanlar olarak yansıtılanların savaş hukuku için Bayram amcayı dinlemenizi isterim. Yıl 2018, Haymana’ya bağlı Kirazoğlu köyündeyim. Köyün yaşlısı H. Bayram Hesen (86) ile caminin önünde oturuyoruz, arkamızda meşhur Mangal Dağı var. Bu dağın önemi, resmi tarihe göre 28 Ağustos 1921 yılındaki Türk-Yunan savaşına sahne olmasından geliyor. Bayram amca: “Babam anlatırdı, ‘savaş olduğunda 17 yaşındaydım. Hepimiz bir eve sığındık. Hedefi Ankara olan Yunan köyümüze girdi. Köyümüzün erkekleri kaçmış, sadece gençler ile kadınlar kalmıştı. Ben de kadınlar arasındaydım. Köye gelen Yunan askeri bulunduğumuz eve girdi, hiçbirimize zarar vermedi, işkence ve sarkıntılık etmedi. Köylülerden birkaç kişiyi sorguya çekerek arpa sordular. Dışarıdaki saplarımızı yaktılar, birkaç koyun öldürerek iç organlarını yediler. Bunun dışında bize bir zararları olmadan çekip gittiler’ derdi.” İşte bu da ‘gavur’ diye adlandırılan Hıristiyan ve ‘düşman’ askerin tavrı. Yunan ile Kürtlerin hiçbir yakın ortaklığı olmadı; tersine tarihte birkaç kez savaşmış ve egemenlerin diline göre ‘düşman’ bir güçtü ama Türk devleti gibi Kürt’ün değerlerini başına yıkmıyor.

Gelgelelim milyonlarca insanımızın canını feda ettiği, emeği ve kanıyla kurduğu bir ülkede, ‘kardeşiz’, ‘kapı komşusuyuz’, ‘kader birliğimiz var’, ‘din kardeşiyiz’ söylemlerini her gün dillendiren bir toplumun askeri, polisi, MİT’i ve yönetimi Kürt çocuklarının mezarlarını sistematik bir şekilde ortadan kaldırıyor, tahrip ediyor ve analar da buna karşı nöbet tutuyor! Kürt’ün dirisine ve ölüsüne düşman bir sistem! Bu tesadüfü bir durum değil, tam aksine planlı ve yukarıdan gelen emirler ile yapılan bir insanlık suçu. Tesadüf olsaydı biri hakkında soruşturma açılırdı, tam aksine yapılması için sırtlar sıvazlanıyor. Mezarlara, dini, dili, rengi, hukuku ne olursa olsun bütün insanlık saygı gösterir ama bizim kurduğumuz, can ve malımızı verdiğimiz bir ülkenin bunlara tahammülü yok. İçimden yuh olsun size, diyesim geliyor. Ve merak ediyorum: siz hangi yüzle insanlığın gözlerinin içine bakıyor ve hangi yüzle biz kardeşiz diyorsunuz?

Cengiz Han ordularını batıya gönderirken oğluna: ‘Kürtlerin ve Lorların kökünü kaz!’ buyruğu vermiş. Evet geldiler, öldürdüler, yaktılar ve silindir gibi yok ederek geçtiler ama Kürtler baş eğmedi; teslim olmadı. Sonunda, “Kürtler olmasaydı, atlarımız güneşin battığı yere kadar gidecekti!” itirafında bulundular. İşte bugün de tarih tekerrür ediyor; beslemeleri DAİŞ: ”Kürtler olmasaydı, Avrupa’yı fethedecektik!” diyecek duruma geldi; Kürtler bütün hayallerini kursaklarında bıraktı.

Sizinde aynı zihniyette olduğunuz görülüyor, onların pratiğini gerçekleştiriyorsunuz ve Kürtlerin toprak, ülke, sevdikleri, mücadelesi ile bağlarını kopararak; onları benliksiz, tarihsiz, kültürsüz ve avareleştirmeyi hedefliyorsunuz ama boşuna! Moğolların, Timur’un, DAİŞ’in yapmadığını siz yapamayacaksınız, inanın buna gücünüz yetmeyecek!