Avusturya’nın Tirol eyaletinde büyüdü. Innsbruck Üniversitesi’nde Hukuk ve Siyasal Bilimler okudu. Doktora için kısa bir dönem Amerika’da New Orleans Üniversitesi’nde bulundu. Oradan döndükten sonra mahkemede görev aldı. Orta Avrupa ve Avusturyada, Ulusal Parlamentoya giren ilk kürt Milletvekiliydi. Yeşiller partisinde siyaset yapıyor. Viyana Ekonomi ve Işletme Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim ve araştırma görevlisidir.
Dünyayı değiştiren 100 kadın’dan biri seçildiniz , değişim ve dönüşüm zor bir süreçtir neler söylemek istersiniz?
Kolaya kaçmayan ve boyun eğmeyen biri oldum hep. Bugün bir kadın olarak demokrasi ve özgürlük içinde yaşıyorum ve elbette bu dünyada benim için bedel ödeyenler oldu. Hala da mücadele verenler var. Siyasi mücadelemi hiç bir zaman Ahmet ya da Mehmet´den ‘aferin’ almak için vermedim, benim ve bizim adımıza bedel ödeyenler için veriyorum. Yurtlarından kovulmuş, soykırımlardan, işkencelerden geçmiş, açlık grevlerine yatmış, ötekileştirilmiş göçmenlere ve diğer insanlara boyun borcum olduğum için ben de zoru seçtim. Borcumu ödemek adına ben de onların sesi olmaya çalıştım ve çalışıyorum.
Avusturya Yeşiller Partisi’den daha önce Milletvekiliği yaptınız, Avusturyanın genel sorunları nelerdir?
Faşizm. Giderek yükselen bir aşırı sağ akım var. Sosyal devleti kemiren, küçük esnafı gittikçe boğan ve büyük şirketlerin güçlenmesine izin veren bir sistemle boğuşuyoruz. Sorgulamayan, araştırmayan bir topluluk oluşmakta. Düşman yaratarak var olmaya çalışanlar ayakta. Bu elbette sadece Avusturya’nın sorunu değil global bir sorun ve bu ülkenin geçmiş hükümeti de bu sorunun bir parçası haline geldi. Cumhurbaşkanlığı seçimi bunun en iyi örneğiydi. Aşırı sağ partinin adayı Norbert Hofer (FPÖ) ve Yeşillerin eski genel başkanı Alexander Van der Bellen arasındaki seçimde, bir çok parti desteklemesine rağmen Van der Bellen ancak kıl payı cumhurbaşkanı oldu. Aşırı sag tabandan gelmesine rağmen Hofer’in oyların % 46,2’sini alması Avustruya’nın hala sağ muhafazakar bir coğunluğa sahip olduğunun göstergesiydi. Bu nedenle Avusturya’da Almanya’daki gibi bir “Linke” partisinin seçim barajını aşması neredeyse imkansız. Avusturya Komünist Partisi 1945’te bu yana her Ulusal Parlamento seçimlerine girdi, bazen bileşenlerle, bazen tek başına, fakat hiç bir zaman barajı aşamadı. Her zaman % 1’lerde kaldı. Avusturya’nın aşırı sağ ve muhafazakar bir seçmen sorunu var ve bu taban global siyasetin de etkisiyle giderek güçleniyor.
Avusturya neden erken seçime gidiyor?
Son 5 yılda iki kere erken seçime gidildi, çünkü birçok skandal ve yolsuzluk dosyası ortaya çıktı. Bir önceki dönemin başbakan yardımcısı ve Avusturya’nın aşırı sağcı partisinin lideri Heinz Strache’nin gizli çekilmiş bir kaseti ortaya çıktı. Bu videoda Strache’nin Ruslarla işbirliği yaparak siyaseti kendi çıkarları için nasıl suistimal etmesini izledik. Halk sokağa döküldü ve olup biteni protesto etti. Koalisyon ortakları ÖVP/ (Türkis) lideri ve Basbakan Sebastian Kurz da parlamento güven oyu alamadı ve erken seçim ilan edildi.
Şu an Avusturya’yı seçime kadar görev yapacak teknokrat hükümet yönetiyor.
Protestolara rağmen yinede Avrupa seçimlerinde bu partiler tabanlarını kayıp etmedi.
Aşırı milliyetci ve sağcı-muhafazakar seçmen, solcu, liberal ve sosyalist seçmen gibi değil. Genelde sorgulamayan, araştırmayan ve eleştirmeyen kitle. Aşırı milliyetci ya da sağ-muhafazakar seçmen ortalaması dünyanın her tarafinda aynıdır.
Avusturya Başbakan Yardımcısı Heinz Strache skandaldan sonra TVde ”biz kandırıldık” dedi ve mağduriyet politikası izledi. Sözde dış güçlerin onları oyuna getirdiğini söyleyerek komplo teorileri üretti. Kendi seçmen tabanı da bunu yuttu.
Türkiye’de de bu durum farklı değil. 15 Temmuz’dan sonra Recep Tayyip Erdoğan da TV ye çıkıp ”biz kandırıldık” dedi. Kendi seçmen tabanından hiç kimse ”Kandırılmış ya da hata yapmışsa demek ki cumhurbaşkanı olmaya uygun değil” demedi. Yüzlerce, binlerce insan tutuklandı, hamile kadınlar içeri alındı, çocuklar anneleriyle hapishanelere girdi. Binlerce kalifiye eleman işten atıldı, kayyumlar tayin edildi. Beyin göçüne sebeb oldu. Kendine ”inançlı” diyen AKP taban bu olanları etik ve insanı açıdan bile sorgulamadı.
FPÖ gibi tekçi bir parti, Strache’nin tüm yetkilerini geri aldı, Avrupa Parlamentosu adaylığına bile izin vermedi. Onlar bile yapılan hataların telafisi için göstermelikte olsa, daha tutarlı davrandı AKP’den.
Yeşiller partisi sizi tekrar aday gösterdi , seçimde vaatleriniz neler olacak ve hangi konullara öncelik vereceksiniz?
Demokrasi, eşit haklar, kadın/insan hakları, sosyal hukuk devletinin korunması alanlarında uzmanlaştım. Emekçilerin haklarının kıstlanması, maaşlarının düşmesi ve kiraların yükselmesi insanların yaşam sartlarını oldukça zorluyor. Bir dönercinin koskoca Adidas şirketinden fazla vergi ödemesi kabullenilebilir gibi değil. Emeklilik yaşının gittikce yükselmesi, egitimin gelecekte bir lüks haline gelmesinin önüne geçmek lazım. Siyaset sadece aktif bir şeyler yapmak değil, aynı zamanda insan yaşamına zarar veren gidişatı engelmektir de.
Daha önce bir çok insan yaptığım siyasete tanık olmustur. Ben vadetmem, duruşum, ilkelerim ve yaptıklarımla seçime girerim. Vaatler net çizgisi olmayan ya da kendini ispatlayamayan adaylar icin geçerlidir.
Sosyal medya’dan anlaşıldığı kadar Avusturyada yaşayan yabancıların ve özellikle Türkiyelilerin sorunlarıyla ilgileniyorsunuz ne gibi sorunlar yaşıyorlar.
Desifre ve fişleme kampanyalarıyla korku politikası yaratıyor, insanların özgürlük alanlarını kısıtlıyorlar. İnsanlar korktukca da bu şiddeti sistematik bir şekilde artırıyorlar. Bu bir psikolojik savaştır. Bu yöntemlerle herkesi biat ettirmek ve susturmak istiyorlar. Kusura bakmasınlar, bizi annelerimiz köle olarak doğurmadı, bizler iradeleri olan bireyleriz. Bir çok insan Türkiye’ye giderken siyasetin mağduru oluyor, sınırlardan geri gönderiliyor ya da çıkışlarda sorun yaşıyorlar. Bu mağdurlara sahip çıkıyorum, çünkü yapılanlar haksız ve hukuksuzdur.
Bunun dışında çifte vatandaşlık meselemiz var. YSK’nın seçmen listesi başımıza bela oldu. Burada sağ popülistler tarafından kötüye kulanıldı. İnsanların vatandaşlıkları tehlikeye girdi. Diğer sorun da bir çok Avrupa ülkesinde yaşanan genel sorunlar; kiranın yüksek olması, emekli maaşlarını yetersiz oluşu, kadına yönelik şiddet…
Amed, Wan ve Mardin Belediyeleri HDP % 60 oyla Halkın iradesiyle kazandı. AKP Hükümeti daha altı ayını doldurmamış Belediye başkanların yerine kayyum atadı. Avusturyada Milletvekiliği yapmış bir Kürt olarak değerlendirmenizi rica ediyoruz?
Erdogan “halkın iradesi” derken ne söylemek istedigini aslında pratiğe döküyor: Ben sadece bana biat edenleri “halk” olarak görüyorum, ötekileştirdiklerine “siz yoksunuz ve sizin iradenizi yok sayıyorum” diyor.
Bu mesaj çok açik ve net. Bunu sürekli yaparak, toplum içinde bu antidemokratik girişimleri normaleştirmek istiyorlar. Bence bu sistematik şiddeten çok daha tehlikeli bir gidişat.
Sessiz kalmak ve bunun normaleşmesine izin vermek, bu baskının ve sistematik şiddetin giderek artmasına yardımcı olunuyor. Bu toplumsal algıyı yıkmak lazım.
Bir Orta Anadolu Kürdü olarak , Orta Anadolu Kürtlerin Avrupa’da PKAN çatısı altında sivil bir toplum olarak kendi değerlerine sahip çıkmaları adına örgütlenmelerine nasıl bakıyorsunuz?
Orta Anadolu kürtleri zaten bir mozaiktir, her biri ayrı yerden gelmedir. Yarısı assimile edilmiştir, bari diğer yarısı kendi değerlerini korusun.
Değerlerine sahip çıkmak sadece kendi anadilini konuşmak ya da Kürtçe müzik dinlemek değildir. Sadece aktif olmak da değildir, aynı zamanda toplumsal ilkelere zarar veren akımlara da tavır koymaktır.
Tavır koymanın bir çok yolu var. Örneğin ben ilk seçim kampanyasına pasaportumda ismim neyse o isimle girdim: Aygül Berivan Aslan. Berivan ismine yönelik çok tepki geldi, özellikle Ülkü Ocakları üyelerinden. Parti içinde ve parti dışındakı bazi kişiler ”Berivan ismini silersen, seni daha çok kişi, hata ülkücüler bile seçer” dedi. Koltuk sevdası uğruna her kesimden oy alma mantığı, bana ters gelen bir yaklaşımdı. Oy için kendi kimliğimi yok edemezdim ve inadına sadece Kürtçe ismimle seçime girdim. Beni Kürt ya da Türk olduğum için değil insan olarak tercih eden ve destekleyen insanların seçmesini istedim. O saate kadar bunun ne demek olduğunu bilmiyordum, yıllar boyunca Kürtçe konuşan birine neden Türkçe bir isim verildiğinin bile farkında değildim. Hatta akraba çevremde insanların resmi olarak farklı bir isim kulanırken ailede farklı bir isimle çagırılması bile bana normal geliyordu. Düşünsenize, Avusturya pasaportu taşıyan her göçmene Almanca ismi verilseydi, acaba göçmenler kendilerini nasıl hissederdi?
Ben protestomu başka şekilde yaptım, asimilasyon politikasına başkaldırıp sadece Kürtçe ismimi kulanmaya başladım. Şiddet içermeyen diplomatik bir protesto biçimi. Hatta ücretsiz isim değiştirme adı altında bir yasa tasarısı bile hazırlamıştım, sadece Kürtçe isimler değil, Türkiye’deki asimilasyon politikasının mağduru olan herkes için bunu talep ettim. Çoğulculuğu desteklemekve asimilasyon polıtıkasına dur demek adına. Çünkü bir halkın, bir dinin ya da bir mezhebin değerleri ve ilkeleri biterse, o ‘topluluk da’ biter.
Orman yandıktan sonra değil, orman yanarken herkes seferber olup bu insan onuruna ve yaşam kalitesine zarar veren hükümetleri frenlemeli. Bir ormanın yanması bir kaç saat sürüyor, fakat bir ormanın tekrardan oluşması, toprağın verimli ve yaşam alanına gelmesi kuşaklar boyunca sürüyor.