Bir Kürt aydını / Şoreş Reşi

Kürt aydınları üzerinde büyük tartışmaların olduğunu biliniyor; birçok kez: ‘Gerçek Kürt aydını yoktur, örgüt aydını vardır’ sözünü işitmişizdir. Bunda gerçeklik payı maalesef büyük, çünkü tarafsız, ulusun en geniş çerçevesinde düşünen ve gerçek bir aydının yaptığı öneri ve eleştirileri yapan çok az şahsiyet var. Ulusal aydınların toplum üzerindeki etkisinin faydalarını başka bir yazıya bırakırken, bügün size bu aydınlardan bir tanesi olan Dr. Huseyin Xeliqî’yi tanıtacağım.

1937 yılında, Sine iline bağlı Kamyaran bölgesinde dindar bir ailede dünyaya gelir. Babası, İslam şeriatını öğreten bölgenin önde gelen medresenin ‘mele’lerinden birisidir. Yılda 400-500 yurtsever imam yetiştirir. Kendisi hem babasının medresesinde hem de devletin okullarında okur. 1962 yılında Tahran Üniversitesi, filozofi bölümüne girer. 1971 yılında aynı okuldan toplum bilimi ve filozofi doktarasını alana kadar da Fars dili öğretim görevlisi olarak çalışır. Daha sonra Tebriz’e gider ve 1979 yılına kadar orada öğretim görevlisi olarak çalışır.

İran İslam devrimi iktidara geldiğinde bir hükümet yetkilisi kendisini çağırır. Yetkili: ‘Seni Sine valisi olarak atamak istiyoruz, ne diyorsun?’ diye sorar. Xeliqî: ‘Güzel ama ben Sine’ye gidince halkıma, ulusal halklarını vermek isterim. Eli boş gitmek istemem’ diye yanıt verir. Yetikili: ‘buna yetkim yok, devrim konseyi kararı verir’ deyince görevi reddeder. 1981 yılında halkının haklarını savunduğu gerekçesi ile üniversiteden atılır. O da Dr. Qasimlo’nun partisi olan İKDP’ye üyedir ve dağların yolunu tutar. Devlet bütün malvarlığına el koyar. Partinin yönetim konseyi üyesi olarak 15 sene peşmergelik yaptıktan sonra 1994 yılında İsveç’e gelir.

1996 yılında kurulan İsveç Kürt Enstitüsüne üye olur, o günden bu yana tanışırız ve yaklaşık 20 sene kurumun başkanlığını yaptı; şimdi ise onur başkanıdır.

2013 yılında, Paris’te yapılan ‘İran’ın Geleceği’ Konferansına katılır. İran’ın önde gelen aydınlarından Bekır Mumini, Dr. Sadurullah Eşrafi, Ebbas Zeryağuyi gibi ünlü 300 kişide katılır. Konferansta, Azeri olan Behfer adındaki katılımcı konuşmasında: “Kürtçe, Farsça’nın bir lehçesidir” der. Xeliqî’nin konuşma sırası gelince, kürsüden Kürtçe hitap eder. Kimse ne dediğini anlamayınca, salondan sesler yükselir, ‘bu hangi dil diye’ sorarlar. Xeliqî, “Bu, sizin Farsçanın lehçesi dediğiniz Kürtçe’dir; nasıl anlamazsınız? Eğer bir kişi ben yazarım diyorsa, dilinin bütün lehçelerini bilmek zorunda; aksi halde tam bir yazar olamaz. Sorarım size, ulusal bir yazarın lehçelerin yüzde kaçını bilmesi gerekir?” katılımcılar ‘yüzde 97’ diye seslenince O: ‘Ben Kürtçe ile sizlere hitap ettim. Farsçanın yüzde 75 Arapçadır ve 26 tane lehçesi vardır. Farsça bu hali ile dil oluyorda, benim konuştuğum ve beş lehçesi olan temiz Kürtçemiz neden dil olmuyor?” diye sorunca diğerleri teslim olmak zorunda kalır.

Xeliqî, ulusunun gerçek bir aydını, araştırmacısı ve yazarıdır. Bunu teoride olduğu kadar pratikte de uygulamasını bilen biridir. İlk eseri ‘Dünyanın Yaratılışı’ adı ile 1971 yılında Tebriz’de yayınlanır. Daha sonra dağlarda dört kitap yazar ve şimdiye kadar toplam 47 kitap yazmıştır. Bunlardan dört tanesi tercüme, dört tanesi de İsveç PEN’i ve Kültür Konseyi tarafından ödüllendirilmiştir. İsveç sistemine göre Kültür Konseyi kitabın masraflarını öder ve 300 yakın kitabı da satın alarak ülkenin bütün kütüphanelerine dağıtır. En çok tanınan çevirileri ‘Sofinin Dünyası’ ve ‘Yarisan Dini’dir. Yarısan Dini’ndeki ‘Aleviler’ bölümünü de ben yazmıştım.

Kürtler arasında gerçek aydın var mı, sorusunu kendisine yönelttim, yanıtı şöyle oldu: “Bağımsız olan Kürt aydını çok az, evet ben bir Kürt partisinin üyesi ve yönetim kurulu üyesiyim ama asla bir partinin aydını olmadım. Kendi partimi eleştirdiğim kadar PKK’yi de eleştiririm. Ben aynı gözle bütün partilere bakarım, bizlerin ulusumuzun aydınları olmamız önemli, partilerin değil!”

Bu söylemlerinin çoğunu sadece teoride değil, pratikte de uyguladığına kendim defalarca şahit oldum. Gerçekten de sohbetlerde, kendi partisinden olan kişilerin katıldığı toplantılarda, yanlış anlaşılmalardan dolayı ençok eleştirilen PKK’yi nasıl savunduğunu gördüm. Halk toplantılarında, değişik siyasi partilerin toplantılarında doğruları nasıl savunduğunu ve aynı partilere yapıcı eleştirileri nasıl yaptığını defalarca gözlemledim. Görüşleri, yazıları ve ruhu ile tam ulusal bir aydın. Düşünce ve eleştiri sınırlarının Kürt ve Kürdistan olduğundan asla taviz vermeyen örnek bir Kürt aydınıdır. İşte Kürt ulusunun, Kürt siyasi partilerinin ve toplumun bu tip aydına ihtiyacı çok fazla; birleştirici olmayan parti aydınından ziyade bu zor süreçte, ulusal aydınların kurtuluş mücadelesine ve birliğimize katkısı daha fazla olacaktır.