Serdeşt’li Eziz ile sohbet ediyorum.
Yaşı 64, 20 yıl önce BM yolu ile İsveç’e yerleşmiş.
“Ben, Komele/İran Komünist Partisi peşmergesiydim. 1981 yılında, Şino ve Piranşehir yakınlarındaki Qerne ve Qolatan köylerinde hükümet güçleri ile çarpışıyoruz. Kendim 72 cenazenin üzerine gittim ve kimliklerine baktım. Baktığımda hayatımın en büyük şokunu yaşadım! Çünkü 70 tanesi …-Partisine bağlı güçler, ikisi de İran askeriydi” diyor. Benim inanmadığımı görünce yemin ediyor ve inanmamak için bir sebep bırakmıyor. Hatta: “Bu güçlerin komutanın Youtube’da bir konuşması var, dinleyebilirsin. O zaman onların karargahı Kereç şehrinde bulunuyordu. Şimdiye kadar şunu öğrendim ki bu aile var oldukça Kürtler rahat yüzü görmeyecek!” deyince, dizlerime vurmamak için kendimi zor tuttum.
70 tane Kürt insanı, işgalciler safında, onların teşviki ve üniforması ile hükümet karşıtı Kürtler tarafından öldürülüyor! Bu taraftan da kayıplar var ve toplamda kaybeden Kürtler. Bunun hiçbir haklı gerekçesi olamaz elbette. Bu düşürülmüşlük, düşmanlara yaslanma, tetikçiliğini yapma, parti çıkarını herşeyin üstünde görme aşınmışlığının Kürtler arasında artık sökülüp atıldığına inanmak istiyoruz.
Eziz:
“İnanmayacaksın ama ben yaşamımda tam 12 kere yuva yaptım ve herşeyi ile terk etmek zorunda kaldım!” deyince, bu kadar abartı da fazla diyesim geldi. Herhalde gözlerimden okumuş olmalı ki saymaya başladı. “Serdeşt’te üç ev yaptım. Biri şehir içindeydi, hükümet saldırınca sadece kendimi dışarı atabildim! Herşeyim içinde kaldı. Daha sonra aynı şehrin Alan mıntıkasında; üçüncüsü de ona yakın bir bölgede kurdum ama akibetleri aynı oldu. Suni sınırın öbür tarafına geçtim. Bütün İran ve Irak hükümetleri bu sınırı korumak istedi ama başaramadılar. Sadece 70 km ötesinde Qeladize şehri var ve ordakiler ile akrabayız. Herkes birbirini tanır. Oraya geçtim ve evlendim. Dört çocuğum da orada doğdu. O bölgede tam sekiz tane ev yaptım ama hepsi hükümetlerin saldırısında yıkıldı. Biz sadece canımızı kurtarabildik. Hep dışarı kaçtık. Çocuklarım ile dağlarda, kamplarda yaşamak zorunda kaldık… Son evimi de İsveç’te yaptım. Burada emniyetteyiz!”
Biliyorum, bu yazıyı ve hikayeyi okuyanlarda inanmayacaklar; haklılar! İnsan yaşamında hiç 12 ev kurar ve bırakmak zorunda kalır mı? Kim olsa inanmaz, Guinness rekorlar kitabına girecek kadar çok. Bende çok inanmadım ama hepsini tek tek sayınca ve adamın yüzündeki masumiyeti görünce inandım.
Bazıları, Kürtlerin cahil olduğunu düşünür, hatta ağır sıfatlar kullandıklarını hepimiz bilir ve duyarız… Peki böyle düşünenlerin hiç 12 tane yuvası tarumar oldu mu? Yaşamsal ve ekonomik bütün altyapı gereçleri elinden alınan bir insanın kendisini eğitme, geliştirme ve üretme imkanı olur mu? Tabi ki geri kalacak, toplumların gelişimini uzaktan seyredecek, üretemeyecek. Ama… Bütün bu acı ve baskılara rağmen, Kürt’ün içinde kalan insani duyguları hiç bir yerde bulmak mümkün değil.
12 tane yuvası yıkılan bir kuş bile herşeye saldırırken, bunları anlatan Kürt, hala asilliğini koruyor. Kimseye düşmanlık beslemiyor, kin gütmüyor, sadece barış ve kardeşlik istiyor! Ne kadar da engin bir duygu; şaşıyorum doğrusu! Binlerce yıllık kültürün, dinin ve toplumsal yapının yoğurduğu sağlam kişilik bu kadar acıya rağmen bozulmuyor, final realitesini görüyor ve insanlık dersi veriyor.
“Büyük devrimci Öcalan yakalandığında, İsveç’te okula gidiyordum. Defterlerimi atıp 600 km yol aşarak protestoya geldim. Okul, para vermemek ile beni tehdit etti ama umurumda değildi; geldim.” Derken gözleri doluyor ve kafasını hınçla sallıyordu.
Çeşitli kültürler arasında parçalanmışlık, göçebeliğe, baskıcı zihniyetin gizli ve açık düşmanlığına maruz kalmak, hele hele onlara muhtaç olmak, bir ulusa, tarihin ve dünyayı yönetenlerin zulmüdür. Bu durum, insanın kişiliğini, halkına ihanet eden örgütleri ve onların ideolojilerini aşındırır; renkten renge sokar, hatta rezil rüsva ederken, ulusu çürütür. Aynı zamanda insanların gelişmesi, bilgilenmesi, kültür ve sanat alanlarında medeni dünya insanı ile uyumunu olanaksızlaştıran bir sonuç doğuruyor ki; bütün insanlığın geleceğini etkileyen kırıcı bir dalga gibidir. Böylece, bu sonuca neden olan inkar ve imhacı zihniyetin bütün insanlığa karşı suç işlediğini söylemek mümkün.