Birlik, Kürtlerin bir aktör olarak tanınmasını ve meşru temsiliyetini garantiler. / Sharo Ibrahib Garip

Serpil Gûneş- BasNews – Kürtler arası “ulusal birlik” tartışmaları uzun süredir siyasetin gündeminde. Rojava ve Güney Kürdistan’daki gelişmeler, dünyanın yeniden dizayn edileceğine dair güçlü emareler, Kürtlerin gücünü bir potada birleştirmesini zorunlu kılıyor.

  1. Dünya savaşı sonrası büyük devletlerin oluşturduğu dünya düzeninde, Kürtler bir statü elde edemeyen ender uluslar arasında yer aldı. Kürtlerin 21. yüzyılda hâlâ bir statüye sahip olmaması ve uluslararası kurumlarda temsil edilmemesi, her ne kadar Kürt halkı üzerindeki sistematik ağır asimilasyon, baskı, katliamın ve inkâr politilarının bir sonucu olarak gösterilse de,  tarih boyunca Kürtlerin kendi arasında güçlü bir ulusal birliği sağlayamaması bunun diğer bir nedeni.

Kürtlerin bu dönemde, IŞİD’e karşı gerek Rojava ve gerekse Güney Kürdistan’da verdiği mücadele statü sahibi olmayan bir halk olarak, dünya gündemine bir kez daha oturdu.

Ortaya çıkan konjonktürel fırsatı kaçırmak istemeyen ve Kürtlerin meşru haklarına kavuşması için çaba harcayan Kürt siyasi aktörleri, son günlerde birlik çalışmalarına hız vermiş durumda. Bu girişimler, Kürt kamuoyunda heyecan ve umutla izlenmekte.

Kürtler arası birliğin nasıl olması gerektiğine ilişkin, Almanya’nın Köln Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Bölümü’nde çalışan akademisyen ve sosyolog Yrd. Doç. Sharo İbrahim Garip ile konuştuk.

Kürtler arası bir birlik sorunu olmadığını belirten Sharo İbrahim Garip, tabandaki birliğin tavana yansımadığını söylüyor.

Sharo İbrahim Garip’e göre; birlik tek bir siyasi partinin hakimiyeti olarak anlaşılmamalı. Garip, ulusal birliğin ilk etapta reel politik durumdan dolayı 4 maddeden yola çıkılmasını öneriyor.

-Kürtler arası ulusal birlik söylemi çokca dillendiriliyor. Kürtler arası birlikten ne anlamalıyız?

Öncellikle şunu söylemek gerekir ki; Kürtlerin Ulus olarak birlik problemi yoktur. Kürtler, zorla birbirlerinden koparılmış, aralarına tel örgüler çekilmistir. Araya çekilen bütün bu tel örgülere rağmen, Kürtler Mahabad’dan Diyarbakır’a, Kobanê’den Hewler’e kadar tarihsel ve kültürel olarak birliktirler. Tabandaki birlik, maalesef tavanda yoktur ya da çok zayıftır. Bunun tarihsel nedenleri var elbette. Kürtler modern dönemde maalesef bir toplumsal sözleşme yapamamışlar ya da yapmaları engellenmiştir. Bu toplumsal sözleşmenin olmaması, Kürtler arası bir iç barışı engellemektedir. Gerçi, Kürt siyasi hareketleri sıcak çatışmalı süreçlerden önemli dersler çıkardılar, bundan sonraki adım ise ittifak ve dayanışmadır. Birlik derken, elbet bütün siyasi örgütlerin tek partide birleşmesi anlamına gelmiyor. Birlikten kasıt, bir ulusun dil, kültür, vatan gibi değerlerinde, ya da uluslararası düzende bir kollektif aktör olarak, politik birliğini anlamak gerekiyor. Yani, önce asgari sonra da azami prensipler ve değerler üzerinden bir birlik gerçekcidir.

-Kürtler arası birliğin zemini var mı sizce?

Kürdistan çok dinli, çok lehçeli ya da dilli ve kültürlü bir coğrafya olarak medeniyetin ve hoşgörünün beşiklerinden biridir; dolayısıyla bu zemin fazlasıyla mevcuttur. Sadece aklı selim toplumsal ve siyasal modellere ihtiyaç var. İlk etapta reel politik durumdan dolayı 4 esas üzerinden  Kürdistan’dan yola çıkmak lazım.

Bir; öncelikle her parça kendi iç birliğini oluşturmalı. İkincisi; her parçanın  diğerini tanıma ve iç işlerine karışmama prensibi. Üçüncüsü; Kürdistan’ın genel çıkarları herşeyin üstünde olmalıdır. Yani ne parça, ne de partilerin siyasetleri, Kürdistan halkının çıkarları üstünde tutulmamalı. Dördüncüsü ise; parçalar arası ilişkiler ve temsiliyet sorunu. Bu bağlamda bir iyi niyet gösterisi ve toplumsal barış için her parça (güney , kuzey ya da Rojava) diğer parçaların, siyasal partilerine bir temsiliyet kotası sunabilmelidir.

Bu sorunun genel cözümü için; Kürdistan bölge yönetimleri kendi içinde federatif bir yapı olmalı, bütün diller, dinler, politik akımlar yer bulmalı, çünkü, ulus-devlet inşa süreçleri demokratikleşme ile aslında el ele yürür.

Eğer böyle olmazsa, ilk ikisi tehlikeye düşer. Parçalar arası temsiliyet ve barışık ilişkiler için isterseniz somut örnekler vereyim: Örneğin; Güney Kürdistan hükümeti Rojava’da resmi temsilcilik bulundurmalı, aynı şekilde Rojava’nın da Güney’de temsilciliği olmalı. Her iki parlementoda barışa ve ulusal birliğe hizmet etmesi için Kürdistan’a düşmanlık yapmayan bütün siyasi akımlar temsil edilmelidir. Rojava ve Güney Kürdistan arasında sınır güvenligi için ortak komisyonlar kurulmalı ve ortak devriyeler sınırları korumalıdır.

Acilen bir Kürt Kemeri gerekli. Üniversiteler arası işbirliğinden ticaret işbirliğine kadar, bir çok ilişki geliştirilmeli. Çünkü ekonomik işbirlikleri siyasi işbirliğinin önkoşuludur.

Kürtler arası birliğin hem tarihsel, hem de güncel örnekleri mevcuttur. Melle Mustafa Barzani ordusuyla beraber Mahabad’a gitmiş, Qazi Muhamed ile vatan savunmasında bulunmuş, hakeza Peşmergeler Kobanê savaşı döneminde Kuzey’den geçerek, Rojava’ya tam bir bayram havasında geçmis ve karşılanmışlardır. Ayrıca, IŞİD saldırılarına karşı, Güney’de gerilla ve YPG, Peşmergelerle ortak Güney savunması yaptılar. Bir jest ve Kürtlerin beklentisi olarak, örneğin Diyarbakır’da Leyla Kasım adına, Hewler’de Sakine Cansız adına kurum ya da anıt yapılması sembolik olarak birleştirici olabilir.

“Birlik sizin bir aktör olarak tanınmanızı ve meşru temsiliyetinizi garantiler”

-Bahsettiğiniz şekilde Kürtler arası birlik gerçekleşirse eğer, bu durum Kürtlere uluslararası arenada nasıl bir meşruiyet kazandırır?

Dünya milletlerinin kendi aralarındaki ilişkilerinde, Ulus kollektif bir aktördür. Ulusların tüzel kişiliği, devlet formunda vücud bulmuştur. Dolayısıyla çok başlı bir aktör yapısı uluslararası düzende bir kargaşadır.

Örneğin; bir petrol şirketi, ya da bir yabancı devlet, Kürdistan’ın hangi partisiyle sözleşme imzalasın! YNK, KDP, Goran…Biriyle imzalasa, diğeri veto eder ve dış ticaret için bu bir rizikodur. Dolayısıyla birlik, sizin bir aktör olarak tanınmanızı ve meşru temsiliyetinizi garantiler. Bu askeri açıdan da böyledir. Eğer ki, ortak bir ordunuz yoksa, Kerkük’te görüldüğü gibi hangi grupla işbirligi yapılacak, ya da İŞID’e karşı nasıl savaşılacak? Bir doğal afette de böyledir. Eğer, ortak bir ordunuz ve  devlet kurumlarınız yoksa kargaşa yaşanır… Uluslarası yardım kime yapılacak? Kısacası muhatap alınacak bir güç gerekiyor.

“Bağımsızlık  Referandumu, Kürtlerin Ulus olma iradesini kanıtladığı  tarihi bir belgedir”

-Kürt ulusu; Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlık referandumu ve Rojava’daki IŞİD ile mücadelesi ile birlikte uluslararası düzeyde bir konum ve meşruiyet elde etti diyebilir miyiz?

Evet kesinlikle diyebiliriz… Ulus tanımı coğu zaman siyasi olarak yorumlanır, yani bir halkın devlet olma yönünde güçlü bir iradesi varsa ve yönetme yeteneğine sahipse, ulus olarak tanımlanıyor. Eğer yoksa, sizi edilgen bir aktör, yani etnik grup ya da halk topluluğu olarak tanımaktadırlar. Bağımsızlık Referandumu, Kürtlerin %90 üzerinde Ulus olma iradesini kanıtladığı tarihi bir belgedir. Ayrıca bunu bir halkın birliği olarak değerlendirmek gerekiyor.

İkincisi, YPG ve diğer gruplar  Rojava’da  -aynı zamanda Peşmergeler Güney’de- cok hızlı bir şekilde örgütlenme ve IŞİD’e karşı mobilize olma, savaşma ve de kendilerini yönetme yeteneğine sahip olduklarını kanıtlamışlardır. Eğer böyle olmasaydı Batı, ABD veya diğer uluslararası güçler Kürtlerle müttefik olmazdı.

Bununla ortaya bir defacto durum çıkmıştır; Kürtler bir aktör olarak NATO’nun ve diğer dünya güçlerinin ortağı oldu. Kürtler, insanlık adına yürütükleri savaş ve de oluşturdukları demokratik model ile hem devletler hem de dünya kamuoyu nezdinde büyük bir sempati ve görünürlülük sağladı. Ortadoğu’daki gerek Güneybatı Kürdistan (Rojava), gerekse Güney ve Kuzey Kürdistan’da demokratik ve seküler bir yapı olmalı, özellikle de Kürt kadın hareketi, Kürtleri dünyadaki demokratik güçlerin doğal müttefiği haline getirdi.

“Büyük dünya güçleri artık Kürtleri hesaba katmadan, Ortadoğu’da denklemin yanlış kurulacağını  bilmektedirler”

-Bu minvalde; ABD Başkanı Trump’ın Demokratik Suriye Güçleri Komutanı Mazlum Kobanê’yi bizzat muhatap alması ve Kürdistan Bölgesi’ne dünya devlet yetkililerinin ziyaretler etmesi gibi gelişmeler nasıl değerlendirilebilir?

ABD’nin genel olarak, Rusya ya da AB ile kıyaslandığında, şimdiye kadar Kürtlere, IŞİD ya da Güney Kürdistan’ın Saddam’a karşı savaşta verdiği desteği düşündüğümüzde çok olumludur diyebiliriz. Büyük dünya güçleri, artık Kürtleri hesaba katmadan Ortadoğu’da denklemin yanlış kurulacağını bilmektedirler. Ama şunu bilmek lazım, devletler ve ulusların çıkarı ön plandadır. Dolaysıyla; Dünya güçlerinin ya da ABD’nin 4 veto oyuncusuna -Türkiye, Iran, Irak ve de Suriye- ve bunların müttefiklerine karşı, her şart ve koşulda bütün çıkarlarını tehlikeye atarak, Kürtlerin arkasında duracağını sanmak naiflik olur. Ama İsrail gibi, ABD hatta Suudiler, bir yandan IŞİD olsun, radikal İslami gruplara karşı olsun, öte yandan Rusya ve özellikle İran’a karşı bir başarı şansının, Ortadoğu’nun en demokratik, savasçı ve dinamik gücünün Kürtler olduğunu biliyorlar ve  müttefik olarak şimdilik elden bırakmak istemiyorlar.

Sanırım, hassas bir denge kurmak istiyorlar… Kanımca eğer Rusya olmasaydı, ABD Güney Kürdistan gibi bir modeli, ki en akılcı ve demokratik olan bir federasyon düşünmekteydi. Bana göre; ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki radikal İslamcılık ve de totaliter rejimlere karşı Kürtlerle olan ilişkileri zamanla taktik olmaktan çok stratejik olmaya gebedir. Tabi ki bu, Kürtlerin kendi iç birliğine veya süreci yönetme yeteneğine de bağlıdır. Maalesef, Kürtler Kerkük’te çok kötü bir sınav verdi, ama Barzani ve Mazlum Kobanê Afrin’den dersler çıkardılar ve stratejik olarak daha akılcı ve hassas davranıyorlar. Bu Kürtler için iyi bir gelişmedir.

 “100 yıldır Kürtler savaşta kazandıklarını masada kaybettiler“

– Kürtler, IŞİD’e karşı verdiği başarılı mücadele sonrası elde ettiği konumunu siyasi ve diplomasi alanında bir kazanıma ve lobi çalışmasına dönüştürebildi mi?

Esas mesele buradadır; 100 yıldır Kürtler, savaşta kazandıklarını masada kaybettiler. Bu da az önce de söylediğimiz ortak bir uluslararası aktör olmamalarından kaynaklı. Güney Kürdistan’ın klasik bir diplomasi yürüttüğünü ve uluslararası dengeleri gözettiğini söyleyebilirim. Velakin, iki başlılık ciddiye alınmalarının önünde önemli bir engel, handikap olarak duruyor. Ayrıca Güney Kürdistan, çok fazla parça siyaseti yapmakla, diğer Kürtlerin desteği ve sinerjisinden yeterince yararlanamıyor denilebilir. Oysa ki, bir adacık olarak yaşama şansının olmadığını bilmeleri gerekir. Güney Kürdistan diplomaside Madam Beyan  Sami Abdurrahman gibi, ABD temsilcisi yetenekli diplomatlar yetiştirdiler. Ama Avrupa’da zayıf olduklarını düşünüyorum.

Öte yandan, Güney Batı Kürdistan (Rojava) çok genç olmasına rağmen, çok kısa sürede Salih Müslüm gibi siyasetçiler sayesinde iyi bir diplomasi yürüttüğünü söyleyebilirim. Fakat bu henüz kurumsallaşamadı. Diplomasi sadece siyasetten oluşmuyor. Buradaki düşünce kurumları, akademisyenler ya da vakıflarınızla sistematik bir diplomat ordusu oluşmaşı  gerekiyordu. Sanırım bu vizyona halen ulaşamadık. Lobi çalışması yapabilmeniz için de, diasporada bir birliğinizin olması gerekiyor, en azından ortak çatınız olmalı. Örneğin; Alman devleti ya da Fransa buradaki sivil toplum kuruluşlarından, siyasi partilerinden kimi muhatap alacak !.. Bu çok parçalılık durumu, sizin pazarlık gücünüzü zayıflatıyor. Mesela, Türklere baktığımızda çesitli İslami örgütlerin ve camilerin tepe kuruluşu DİTİB(Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) var. Ya da diğer sivil kurumlarının bir ortak çatı durumları var.  Kürtler de bir ölçüde tecrübe kazanmış olsalar da, halen çatı örgütler kuramıyorlar. Bu da iç barış ve konsensüsle ilgilidir. Dolayısıyla, çoğu zaman Kürtlerin payına düşecek devlet yardımları ya da bir politik güç olarak, Kürtler Türklerin hesabına kaydedilmektedirler.

-Kürtler, son dönemde  uluslararası arenada çokça gündeme geldiler ve meşru haklarını elde etmek için iyi bir diplomatik zemin kazandılar. Peki, Kürtlerin diplomasi çalışmalarını yeterli buluyor musunuz?

Bence yeterli değil. Yani, yeni bir savaşı, yeni bir afeti beklememek lazım. BM, Avrupa topluluğunda sürekli izleyen, rapor tutan ilişkide olan diplomatlar yetiştirmeniz lazım. Barış dönemlerinde buna hazırlanmamız lazım. Şunu da eklemek lazım; Kürtler, diplomatik olmadıkları gibi, diğer ülkelerde örneğin; Almanya’da veya İsveç’te sadece bir sol partiye ya da sağ partiye tümüyle yaslanarak, kumar mahiyetinde siyaset yürütüyorlar. Oysa, bir köyde bile aynı ailede biri sağ partiye, biri sol partiye verip, iktidar kim olursa belli ölçülerde tamamıyla kaybetmek istemezler. Kürt siyasi partileri, 40 milyonluk bir Ulusun yükünü taşıyor olmanın sorumluluğuyla hareket etmelidirler. Sadece yürüyüş ve gösteri ile bir artı-değer ya da politik, ekonomik bir getiri ve güç elde edemezsiniz. Kürtler, neredeyse 40 yıldır enerjilerini sadece buna harcadılar. Üretim yok! Yani aktör iseniz dünya siyasetindeki oyunun kurallarını gözeteceksiniz. Diplomasi, sadece siyasi partilerle yürütülmez tabi ki. Üniversiteleriniz, sivil toplum kuruluşlarınız, kültür temsilcilikleriniz, çatı örgütleriniz, diplomatik temsiliyet yapar. Ama siz halen üniversitelerinizin birliğini bile sağlamamışsanız, çift başlılık varsa, bir ortak ordu kuramamışsanız ya da diasporada çatı örgütleri kuramıyorsanız, sizi muhatap almazlar ya da hanginizi alsınlar. Örneğin; Almanya’da Yunanlar, Türkler ve İspanyollara baktığımız zaman sosyalisti, demokratı, Feministi, muhafazakarı, hepsi bu çatı örgütlere tabidirler ve seçilen temsilcileri onları Alman devletine karşı temsil ederler. Bu da bir yönetme yeteneğidir.

-Güney Kürdistan’ın bağımsızlık referandumuna Batı’nın tepkisi farklı oldu. Birçok devlet IŞİD döneminde Kürdistan Bölgesi’ni desteklerken, bağımsızlık referandumu karşısındaki tutumu olumsuz oldu. Hakeza Rojava’da da IŞİD’e karşı ödenen bedellere rağmen Kürtlerin statüsü sözkonusu olduğundan Batılı müttefiklerin destek vermediğini görüyoruz. Sizce bunun kaynağı nedir?

Bunun bir çok nedeni var, yukarıda da söylediğim gibi defacto ve zaruriyetten, Kürtler doğal müttefik oldular. Ne var ki, devletiniz olmadığı için pazarlık gücünüz zayıftır. Ve büyük devletler,  Arapları, Farsları ve Türkleri kaybetmektense, statükoyu bozmaktansa, Kürtleri mevcut statükoyu kabul etmeye zorluyorlar.

Unutmamak gerekir ki; 20.yüzyılın başında Ortadoğu’da devletler kurulurken, Batılı devletler, Kürtlere bölge devletlerinin oyunları ve Kürtlerin iç birlikten yoksun olmalarından dolayı, devlet olmalarına müsade etmediler. Batılı devletlerin, Ortadoğu’da kurduğu statüko düzenin anahtarı,  halen bir parça onların elindedir. Ama statüko esnetilmiştir, Irak’ta Kürt federe devleti buna bir örnektir. Kürtler, bundan ders çıkarmalıdırlar. Bunu Güney, Batı ve Doğu Kürdistan’da her an için kazanıma dönüştürebilme sanşları var.

“Ulus söz konusu olduğu zaman, partiler üstü düşünmeliyiz”

-Kürtlerin bu konudaki yetersizlikleri neler?

Bütün kabahati dış dinamiklere (devletlere) atarak, Kürtler bu sorumluluktan kurtulamazlar. 100 yıl evvel yeni dünya düzeni kurulurken birlik, iç barış ve bir toplumsal sözleşme oluşturamayan Kürtler, bugün yeniden dizayn edilen dünya düzeninde halen aynı sorunları yaşıyorlar. Gidişattan, dağınıklıktan sadece siyaset sorumlu değildir elbet! Sivil toplum kuruluşları, aydınlar, sanatçılar, tek tek her birimiz sorumluyuz. Örneğin, eleştiri haklarımız saklı kalmak koşuluyla, sosyal medyada ya da Kürt siyasetinde, medyasında düşmanlaştıran dili tamamen terk etmemiz lazım.

Ulus söz konusu olduğu zaman, partiler üstü düşünmeliyiz. İşte bunun için partiler üstü kurumlar eksik. Örneğin, Afrika’da olduğu gibi bir Afrika Ulusal Kongresi (ANC) oluşturamadık. En azından her yıl toplanabilir, bir Kongre olmalıydı. Prensip bazında bir Kürdistan sözleşmesi, Ulusal sembollerinin, barış veya saldırmazlık paktı hukuku-kurallarının ve hatlarının  çizildiği asgari bir antlaşma. Dış saldırılara karşı seferberlik ve ortak savunma gibi.

Kürdistan’ın maddi ve manevi değerlerini koruyacak, anlaşmazlıklarda hakemlik ya da arabulucuk yapabilecek konseyler veya danışma kurulları oluşturulabilir. Bunlarda elbet sadece siyaset temsilcilerinden değil, öğrenci temsicilerinden köylü ya da işçi temsicilerine, kadın örgütleri temsilcilerine ve diaspora temsilcilerine kadar, ama herkese eşit temsiliyet verilerek, grupların politik çıkarlarını öne çıkarmaları önlenebilir.

Bu tür konseylerin bir bağlayıcılığı olmasa da, sembolik bir değeri vardır. Ayrıca içeriye ve dışarıya yönelik bir ulus birliğinizi ve birarada yaşama yeteneğinizi göstermektedir. Bu tür kongreler 2 yılda bir seçilebilir. Örneğin; İran rejiminin çökmesi durumunda Kürdistani güçler ne yapacak, hazırlıklı mıdırlar? Ortak savunma hattı şimdiden hazırlanmalı. Orada yaşayan Kürt halkını, katliamlardan korumak için şimdiden bu stratejiler düşünülmelidir.

-Rojava ve Kürdistan Bölgesi’nin  AB, ABD ve Rusya ile ilişkileri değerlendirildiğinde, sizce Kürtler için güneş doğudan mı batıdan mı doğacak?

Tabiiki diğer bölge güçlerini ve dünya devletlerini dikkate almayan oyunda kaybeder. Siyaset ve diplomasi cok hassas hesaplarla yürütülür. Kısa, orta ve uzun vadeli hesaplarınızı iyi yapmanız ve en iyimser durumdan en kötümser senaryolara ilişkin alternatif planlarınızı hazırlamanız gerekir.

“Kürtler için güneş nerden doğar?“ sorusuna gönlümden geçeni söyleyeyim: Kürtlerin güneşi kendi ülkelerinde doğacak. Yani Güney Batı -Kürdistan (Rojava) bir güneştir, Güney Kürdistan bir güneştir. Bunları öncelikle korumamız gerekiyor. Yüksek dağlarımızdan daha yüksek, çocuklarımızın herbiri güneşimizin ışıklarıdır. Velhasıl, Kürdistan hayal değil hakikat oldu.

Dr. Sharo İbrahim Garip kimdir?

Anadolu Kürtlerinden olan Garip, Konya’nın Ömerhanlı (köyün Kürtçe ismi Omera) köyünde dünyaya geldi.

Garip okuduğu 2 lisans eğitiminin ilkini Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye bölümünde diğerini de Almanya’nın Köln Üniversitesinde yine ekonomi bölümü üzerine yaptı. Devamında,  Köln Üniversitesinin Ulusal ekonomi bölümünde Master eğitimi aldı. Master tezini de “Avrupa Merkez Bankasının Enflasyonu önlemek için uyguladığı Politikalar” üzerine yaptı. Garip doktorasını da Köln üniversitesinde Karşılaştırmalı Siyaset Biliminde yaptı. Doktora tezini de,

“Etnik Çatışmalar için bir Karşılaştırma: Kürdistan/Türkiye ve Bask Ülkesi/İspanya” çerçevesinde hazırladı.

Garip Norveç’te araştırma görevlisi olarak bulunduktan sonra Londra’ daki bazı üniversitelerde çeşitli dersler verdi. Daha çok etnik çatışma, kolonyalizm, milliyetçilik ve kimlik konuları üzerinde çalışma yürütmekte olan sosyolog Garip iyi derecede Kürtçe, Almanca, İngilizce, Türkçe, Norveçce ve başlangıç seviyesinde de İspanyolca biliyor.

Kürt akademisyen ve sosyolog Garip Alman vatandaşı olup 2014 senesinde İngiltere’nin Londra kentinden Van’a geldi. Sharo Garip 2016 senesinde Van Üniversitesi’nde sosyoloji doçenti olarak çalıştığı sırada ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı barış bildirisini imzalayan akademisyenler arasında yer aldığı için işine son verilmişti. Hakkında açılan dava nedeniyle yurtdışına çıkmasına izin verilmeyen Garip’in yurt dışına çıkış yasağı 19 Aralık 2017’de kaldırılmıştı.

Yrd. Doç. Sosyolog Sharo Garip şuan Almanya’nın Köln Üniversitesi’nde doktora sonrası çalışmalar için Ortadoğu Çalışmaları Bölümü’nde akademisyen olarak çalışıyor.