FEMİNİZM DİNSİZLİK Mİ YOKSA FARKINDALIK MIDIR? Perihan Yoğurtçu

Her zaman güncel bir konu olduğu için arşivden bu yazımı yeniden düzenledim.
Feminizmin kökeni Latinceden gelen femina kelimesinden türemiştir. Femina,
Latince’de “kadın” demektir. Bu kelimeden türeyen feminizm kavramı, eşitliği ve
toplumsal gruplar arasındaki farklılıkların yok edilmemesini savunur.”
Feminizm, kadını hiçleştiren anlayışı reddeden ve kadın iradesini açığa çıkarmanın
mücadelesini veren bir akımdır.
Feminizm, toplumumuzca kanıksandığı gibi erkek düşmanlığı düşüncesinin
aksine, cinsiyet eşitsizliğini gündeme getirmek için çaba sarf eden kadın
hareketleridir. Aslına bakarsanız bu durumun sadece kadınlar için değil, erkekleri
de yakından ilgilendirmektedir. Zira ortada yanlışlıklar düzinesi vardır. Bu sebeple
kadın ve erkeğin birlikte kafa yorup bu hastalıklı anlayışı birlikte bertaraf etmeleri
gerekmektedir. Bu, hem kadın hem de erkeğin iyiliği içindir.
Öteden beri sürdüre getirilen ataerkil geleneği ve bu geleneğin içerisinde
kadınların nasıl değersizleştirilip araçsallaştırıldığının tanığıyız.
Patriarkanın kadına çizdiği bir sınır vardır. Eğer kadın bu sınırın dışına çıkmaya
teşebbüs ederse, asi/isyankâr kabul ediverirler. Bu nedenle ölümü hak etmiş,
hatta öldürülmesi vacip kabul edilir. Sokak ortasında dövülüyorlar vesaire.
Ama eğer kadın, haysiyetsizliği ve hiçliği kabul ederse eril anlayışın nazarında
makbul bir kadındır.
Yok eğer tepkiselliklerini ortaya koyarlarsa, vay o kadınların haline ne şeytanlıkları
kalır, ne de dinsizliği.
Abartısız kadının aklı baliğ olmasıyla birlikte ölümüne dek dünyanın en ağır
yükünü kucağında bulur.
Din adı altında kadının üzerinde tahakküm kuran ata erkek ideolojisine karşı
peygambervari bir sabırla direnç göstermiş ve göstermektedir kadınlar.
Hakikatin üzerini örtmekle hakikat yok olmaz. O yüzden feminist Müslüman
kadınlar, kadın ve erkeğin Allah nezdinde hak temelinde eşit olduğunu
haykırmaktalar.
Bu manada İslami kesimin geleneğinde örgütlülük kültürü olmadığı gibi
örgütlenmek din dışı görülürdü, her ne kadar bölük pörçük de olsa küçük
gurupların varlığı olsa da hiç bir zaman bir bütünlük sağlamış değillerdir. Yek
başına ne kadar sesinizi yükseltirseniz yükseltin, karşı tarafa ancak boğuk bir sesin
yankısı ulaşır o da anlaşılmayan olur. Ve dahası eleştiriyi de dedikoduyla eşdeğer
gördüğü için, eleştiri yapmaktan adeta günahtan kaçar gibi kaçındılar. Linç edilme
korkusu, özellikle kadınların yazılarına fazlasıyla yansımıştı ve hâlâ yansımaktadır.
Müslüman feminist kadınların güçlü bir dayanışmayı açığa çıkaramayışlarının
sebebi de tam da bu saikledir. Hâlbuki ümmet olmakta örgütlenmektir bir
biçimiyle. ümmetin kavramın manası topluluk anlamındadır.
Ama bu olumsuz tutum olumlu yönde değişmektedir. Birlikte yürümek ve birlikte
söz söylemek zor değildir artık.
Her nerede olunursa olsun bir tıkla birlikte tartışılıyor ve beyin fırtınası
yapılabilmektedir. Mısırlı Huda Şaravi tek başına feminist kadınlar okulunu
açmıştı!
Feminist Müslüman kadınların dijital dünyasında bir platformları neden olmasın?
Günümüz kadınıyla tarihsel bir kıyaslama yapacak olursak eğer, bin dört yüz yıl
öncesinin kadını çağımızın kadınından illeri derece de belirgin bir duruşa sahip
olduğu görülmektedir. Tabi herkesin baktığı çerçeve aynı olmayabilir. Ancak ben
kendi araştırma ve okumalarımdan bunu görebiliyorum ve bu duruşlarına hayran
kalmamak elde değildir.
Mesela Hz Ömer iktidarında ve camide sohbetin konusu ’mehir’. Erkekler Hz.
Ömer’e mehirin miktarının fazlalığını güçlerinin yetmediğini ve miktarın
azaltmasının talebinde bulunuyorlar. Hz Ömer erkeklerin talebini kabul ederken
cemaatin içinden bir kadın ( nedense kadının ismi kayıtlarda da kadın diye
geçmekte) kalkıyor ve Hz Ömer’e, mehrin miktarını düşürme talebinin Kur’an’a
aykırı olduğunu söyler. Kadının itirazı üzerine erkeklerin talebi redediliyor. Ve Hz.
Ömer geri adım atmak zorunda kalıyor. Bu güçlü ve öngörüye sahip olan kadının
yaklaşımı feminizm değil midir?
Mehir konusu günümüzde uygulanır mı uygulanmaz mı ayrı bir tartışma
konusudur. Fakat burada lafını esirgemeyen ve kendi hakkını savunan kadının
duruşu, feminizmden uzak olmadığıdır.
Ve aynı zamanda Hanne, Hz Meryem’in annesi, ataerkil toplumun tüm itirazlarına
rağmen Meryemi mabede adamasına ve Hanne’nin sözünden ödün vermeyişi de
Feminizmden beri değildir.
Ve yine Mücadele Süresi bir kadının Hz Muhammed ile yürüttüğü tartışma
neticesinde nazil olan bir süredir.
Müslüman feminist kadınların Kur’ân hadis ve rivayetlerde ismi geçen kadınların
kıssalarını yeniden güncellemeleri gerekir. Hatta bu bir aciliyet olduğunun
kanaatindeyim.
Zira geçmişi çözümler ve geleceğinizi onun üzerine inşa edilirse ancak dirençli bir
bilinç oluşturabilirsiniz. Muztarip olduğumuz yalan, yanlış ve eksik kaynaklarla
yola çıkmak yolda kalmaktır. Güncellenmiş kaynakları rehber edinilirse, ancak
hengameli yollar aşılır.
KUR’ÂN’DA FEMİNİZM DEĞİL DE KUL HAKKI DENİLSEYDİ, YİNE DİNSİZ DENİLİR
MİYDİ?
Yukarıda da değindiğim gibi Müslüman Feminist kadınlar aile yapısına zarar
veriyor ve erkeği dünyalarından çıkarıyor söylemi safsatadan ibarettir. Bu bakış
açısına sahip olan feminist gruplar var elbette fakat bu onların bakış açısıdır.
Başka bir zümrenin bu düşünceye sahip olması, Müslüman feminist kadınlarının
da aynı düşünceye sahiptir manasına gelmez.
Müslüman feminist kadınların çabası, Allah’ın kadın ve erkek ayrımı yapmadan
vahiy ettiği eşitliği açığa çıkarmaktır. Kelime metaforuyla feminist kadınları dinsiz
lanse etme çabası boşa efor harcamaktan başka bir şey değildir.
Bilindik ve üzüntü veren toplumsal bir gerçeğimizdir. Toplumumuzun büyük bir
çoğunluğu din özelinde araştırma zahmetine girmeyi pek sevmez. Kulağa hoş
geleni sorgu süzgecinden geçirmeden itirazsız kabul eder.
Bu şöyle bir örneğe benzer, bir parça süngeri kirli ya da temiz suyun üzerine
bastırdığınızda ayrımsız alabilecek kadar suyu kendine çeker. Hâlbuki İnsan bir
nesne değildir, akleden ve düşünen bir varlıktır. Ak ve karayı birbirinden ayırt
edecek ferasete sahiptir…
Hal böyleyken linç edilirim korkusuyla Allah’ın kelamını yorumlama şeklini
kendine dert edemeyen kadın ve erkek âlimlerinin sessizliği gerçek bir manada
izaha muhtaçtır.
Işık hızında değişim ve dönüşüme uğrayan bir dünyada yaşıyoruz. Kuran’ı akla
ziyan yorumlarla tahrif edilmesi zinhar kabul edilir bir durum değildir. Bu nedenle
sorumluluk sahibi olanların, elini taşın altına koymaları gerekmektedir. Olmadı
bedenlerini taşın altına koymalıdırlar tıpkı Bilal’i Habeş gibi..