H. Mehmet Bozdağ’dan Mektup-6 / Ahmed Gezer

Acı olan bu çevreler halen reel sosyalist zihniyetini üzerinden atmaktan uzaklar. Yorgunluk uykusundan uyanamıyanlar aşılır. İşte “Almanyadaki ayağa kalk hareketi”, işte Fransadaki “sari yelekliler hareketi”. Kendiliğinden bir araya gelen toplumsal çevreler partileri, sendikaları aşmıştır, ilerisindedir. İşte toplumun/ toplumların büyük bir kısmı arayış içerisindedir. Demokratik çevreler acilen alternatif çözüm perspektifleriyle toplumla bütünleşmesi gerekiyor. Ezberci klasik, şablonlar yerine yaratıcı, ahlaki çözümlere yönelerek sistem aşabilirler.amerikadaki seçim sonuçları bununla bağlantılı, kötünün iyisi diyerek sandığa gittiler. Sistem toplumun öfkesini Trumpa yönlendirdi, o yüzden Biden dediler. Trump mu, Biden mı? Hayır iyi biliniyorki sağ partiler, libareller bu krizi yaratanlardır. Yaratıkları sorunu onlar çözemez, kapitalistleri yok tabi gerçekçi , kucaklayıcı ve pratikleşmeyen alternatif olamayanlarda , hayalperestler olarak tarihin tozlu raflarına kalkacaktır.

Küresel krizin baş mimarları ABD, Çin, Rusya ve AB’liğidir.Sorun yaratmada çok marifetlidirler. Sistemlerini devleti obeziteleştirmişlerdir. Obezlikten patlamak üzerelerdir, kendileriyle birlikte herkesi çamura çekiyorlar. Tıbbi müdahaleyi yapacak olan halkların demokratik iradesidir. Kendisini yenilemiyenler rengine, etnik yapısına , görüşüne bakılmadan aşılır. AB, bir nebze yaptığı reformlarla bir çaba içine girmişte olsa atılan adımlar çok yetersiz kalmıştır. Devleti küçültme çabası önemliydi ama mülkiyet sorununu çözmeden olmuyor/ olamaz. Devlet bir koordinasyon merkezi olmalıdır.  Alternatif insanlığın beşiği olan Mezopotamya, Ortadoğu eksenli olacağı ayen beyan görülmektedir. Ortaya açıkmış olan demokratik moderniteyi eğemenler büyük bir dikkatle incelemekte ve kendi çıkarlarına göre nasıl yontacaklarını araştırıyorlar. Yukarda belirttiğim gibi sonrada “kraldan daha çok kralcı” kesilerek kendi hak ve menfaatlerine dönüştürmede maharetlilerdir.  O zaman daha aktif, bilinçli bir zihniyetle özgürlükçü , eşitlikçi , komünel özün korunmasını yaşanılır bir dünya ütopyasına sahip olunmalı.

Unutulmamalı ki, tarih boyunca yeni uygarlıklar hep bakir topraklarda patlak vermiş ve gelişmiştir.Mısır , Grek ve Roma uygarlıklarına son veren daha zayıf ve güçsüz , geri kabileler yıkmıştır. Yine dönemin en büyük üç İmparatorluğu olan Bizans , Sasani ve Habeşistan uygarlıkları arasında Hz. Muhamed İslamiyet ile Arap uygarlığını var etti. Sonra bu üç imparatorluğu geri çektirerek bu coğrafyadan sildi.Bizansın, Sasaninin büyük düzenli orduları , silahları, maddi gücünün yanında ilkel kabileleri tüm olanaksızlıklara rağmen bir araya getirerek , hantallaşan,( obeziteleşen) , yorgun bu impratorlukları gerisin geri kendi alanlarına çekilmesini sağladı. Tüm imkansızlıklara rağmen inanaçları vardı,umutları vardı. Birde elde ettikleri ganimetlerde birleşince, coşkun bahar suları gibi her şeyi önüne kattı. Bugünde benzer bir durum söz konusudur. O yüzden tüm eğemenler el ele , kafa kafa’ya vermiş durumdalar. İnsanlığın ilk özgürlüğü, eşitliği , komünallığı kaybettiği yerde , kendi küllerinden kendini var etmeye çalışıyor. Katılımcı, toplumcu, demokrasi, özgürlükçü , eşitlikçi , adalet… evrensel tüm değerler herkes içindir. Gerçek barış herkesin yararınadır.  

Covid-19 salgınına gelince, belki zindan koşullarından dolayı görüp duymamış olabilirim, ama gazetelerde , televizyonlarda denk gelmedim. Bu salgın için, sol, demokrat, muhalif kesimlerin ciddi bir değerlendirmesi yok gibi. Her zamanki gibi “devrim sonrasına mı ertelediler”? kadın sorununda , Kürt sorununda, salgın sorununuda… vs hep ”sosyalizm geldiğinde zaten kendiliğinden çözülecektir” yaklaşımı mı? Bu yaklaşım, devrimci, demokrat, sosyalist yapıları toplumdan her geçen gün kopardı, uzaklaştırdı ve ne acı ki marjinelleştirdi. Mevcut durumda çözüm önerilerin bu sistem içinde bir işe yaramıyacağını veya sistem ömrünü uzatacağına inanılıyor sanırım.bu tür sorunlar devrimin acil görevleri olarak görmeme var. Bundan ötürü var olan sorunları görmüyor, görsede yokmuş gibi davranıyor.

Emekten yana, eşitlikten yana, özgürlükten yana, çözümün sosyalizmde olduğunu bilerek ama bu ertelemeci soyut yaklaşımada kapılmadan çözüm üretmek gereklidir. Diğer türlü umudu tüketerek, alternatifsiz bırakmaktır. Toplumları soyut söylemler harekete geçirmez, kendi yaşamını pratiğini etkiliyen somutluluklara değer biçer. Marjineleşmek istemiyor isek toplumun tüm sorunlarına bugünden çözüm üretmek durumundayız. Tüm bu salgın sürecinde, emekçinin gelirinin işsizlik sigortası kesintiler var olan fonlarla ve diğer kaynaklarla desteklenmesi istihdamın korunması ve yatırımlara yönelmeli , yoksul emekçilerin köylünün, tüm toplumun sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlerden devlet denetiminde yararlandırılması. İmar aflarından çok, imar rantlarının vergilendirilerek, topluma harcanması , finansal işlerin düzenlenmesi, borsanın dondurulması kapatılması. Sermaye bile rantın yatırıma değilde finans yatırıma kullanılmasından muzdarip-şikayetçi. Otoyollara, köprülere, şehir hastahanelerine yapılan ödemelerin dondurularak, kamulaştırılması. Halk sağlığını esas alarak hareket edilmeli. Bunlara karşı gelenleri topluma şikayet ederek anlatılmalı. Böylesi salgın sürecini, insancıl politikalar, yatırımlar esas alınmalı, tek bir canın bile yaşatılması her şeyin üstünde olduğu bilinci öne çıkarılmalı. İşte o çok gelişmiş Avrupa, yıllar boyu canla başla çalışan, bugün yaşlı bakım evlerinde bir oksijen makinası olmamasından dolayı , maske destek tedbirleri alacak yeterli imkanları olmamasından dolayı ölüme terk edildiler. Çok gelişmiş Avrupa ülkeleri Türkiyenin hibe maskelerine , cihazlarına kaldı. Sosyal devlet anlayışı bu kadar terk etmenin sonuçlarıdır. Libaralizmin sonuçlarıdır serbest piyasa ekonomisi gereği olarak kamusal hizmetlerinin özelleştirilmesi, faciayı getirdi. Libaralizm finansal Covidtir.J  Halk sağlığı , eğitim barınma , yaşam hiç bir şeye feda edilemez. Doğru anlatılabilir ise mevcut egemenlerin sınıfta kaldığını herkes görecektir. Anlatığımızda toplumun bilinci, duyarlılığı artacak ve sistemi daha demokratik zemine çekecektir.

Yine covid kadar çok ciddi bir tehlikeye dönüşmüş olan ekolojidir. Bu konuda da söylemimiz, pratiğimiz çok güçlü olmak durumunda. Doğa bilinci, tarih bilinci zayıf olanların, toplumsal duruşu zayıf olur. Bir cennet parçası olan ülke hergün HESlerle , madenlerle santrallerle lime lime ediliyor. Geri dönüşümü olmayan cinayet kanısatılmış durumda. İşte Hasankeyf, Munzur, Kazdağları , Hafter Yaylaları, Akkuyu Nükler santralı ve Sinop,  sorun enerji ise o enenrjinin çok daha basit ve zararsız olanları var. Mesele tarihimizdir, ekolojimizdir, ranttır. Nerde sosyalistler-yurtseverler.