‘’ Öykü ’’
’’ HACI ’’ İSMAİL
Galip, saat: 24’e doğru yaklaşırken, sessizliğe gömülmüş olan evine nihayet varabilmiştı. Bir şeyler atıştırdıktan sonra, gayet güzel bir şekilde düşenmiş olan evinin salonunda bulunan yumuşacık deri koltuğuna kuruldu.
Galip sabah saat: 9’da, Pizza dükkanını açmak için evden çıkmış ve çok yoğun geçen bir günün ardından ancak bu saate eve varabilmişti.
Eşi ve 3 çocuğu çoktan uyumuşlardı.
Kitap dolabından, ‘’ Bismillahirahmanirahim ‘’ diyerek Kuran–ı Kerim’i alarak tekrar koltuğuna oturdu.
Büyükçe bir cam bardağına doldurduğu kaynamış suya doldurduğu poşet çayını yavaş yavaş yudumlarken bir taraftan da kutsal kitap Kuran-i Kerim’i sessizce okumaya başladı.
Yeniceoba köyünden olan Galip, 1984 yılında hemen hemen tüm ‘’ Orta-anadolu ‘’ çevre kürt köylerinde olduğu gibi askerlik dönüşü, içinde bulunduğu yoksulluktan bunalarak İsveç’e gelerek iltica talebinde bulunmuş ve kısa bir süre sonra bu iltica talebi kabul edilmişti.
Galip ilkokuldan hemen sonra oldukça dindar olan babası tarafından Konya’da ki yatılı İmam Hatip okuluna gönderildi.
Yatılı olarak okuduğu 3 yılın ardından, babasının ansızın hayatını kaybetmesinden sonra köye dönerek ev işlerini babasının bıraktığı yerden devam etti.
İltica talebi kabul edildikten kısa bir süre sonra bir pizza dükkanında iş başı yaparak kısa bir süre sonra ise eşi ve çocuklarını da yanına aldırttı.
Kısa bir süre sonra ise kendi pizza dükkanını açarak yaşamını düzene koymaya çalıştı.
Yaşamından oldukça memnundu, fakat onu rahatsız eden ve canını sıkan tek bir şey vardı.
Onun canını sıkan şey ise;
– Pizza dükkanında domuz eti mamulleri satmak zorunda kalması idi.
Uzun bir süre, bu et mamullerini kullanırken incecik mutfak eldivenlerini kullanarak bu sorunu çözmeye çalışmıştı fakat yine de içi rahat etmemişti.
Fakat geçinebilmesi için zorunlu olarak bu işi yaparken bir taraftanda dükkanın arka lokalinde elinden geldiği kadar namazını aksatmamaya çalışıyordu ki, bazen müşterilerin aniden gelmesi ile namazını yarım bırakmak zorunda da kalıyordu.
Yaşı da epey geçmişti artık, dükkanı da gayet iyi çalışıyordu ve köyde çok güzel bir ev yaptırmış ve bankada da birikmiş epeyce parası vardı.
Galip yarım saat kadar Kutsal kitabı okuduktan sonra kutsal kitabı takrar aldığı yere koyarak yatak odasına gitti.
Kafasını yastığa koyduğunda bir taraftanda da iyi ve rahat uyuması için, içinden bir kaç tane dua okudu.
İçinden, artık dünya işlerinden uzak durmasının ve hac farizesini yerine getirmesinin zamanın gelip geçtiğini geçirirken öylece uykuya dalıp gitmişti.
Oturmakta olduğu ve çoğunlukla yabacıların oturduğu semtte ki evinin önüne gelen Halis, sabah saat: 6’ dan beri çalıştırmakta olduğu ticari arabasını parka çekerek evine doğru yöneldi.
Evine vardığında saat: 20’yi geçiyordu. Eşi ve 4 çocuğu akşam yemeklerini yemiş kimi televizyon izliyor kimi ise Iphone veya Ipat’ leri ile bir şeyler ile uğraşıyorlardı.
Eşi bu akşam yine, televizyondan You-tube kanalı üzerinden ’’Dermander.com.tr ‘’ adlı bir siteden yapılan dini konuşmalar yapmakta olan kendi köylüleri olan bir hocanın yaptığı yayınları izliyordu.
Ömeranlı’lı olan Halis’in eşi kendi mahalesinde oturan diğer çevre kürt köylerinden olan kadınlarla birlikte sık sık toplanıyor ve davet ettikleri değişik hocalardan dini konuşmalar dinliyorlardı.
Öte taraftan, küçük çocuklara dini eğitim verebilecek bir okulun açılması için de çalışmalar yürütüyorlardı.
Halis fazla dindar olmamakla beraber elinden geldiğince Cuma namazlarını kaçırmıyor ve arasıra ise oruç tutuyordu.
Genellikle You- tube’de bazı dini vaazleri takip ederken arasıra ise gözüne çarpan doğa, bilim ve siyasi konuları işleyen programlarıda izlemeden de edemiyordu.
Bilhassa insanlık ve evrenin oluşumu üzerine yapılmış programları ilgi ve şaşkınlık karışımı duygular içerisinde izliyordu.
İç dünyasında dini konularda bazen şüpheye ve vesveseye düşüyor, akabinde günah işlediği duygusuna kapılarak bu düşüncelerinden hızla vazgeçiyordu.
Bilhassa son zamanlarda , Urfa Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan 10-12 bin yıllık ibadethaneler olduğu sanılan tarihi kalıntıların varlığı, cami imamının Cuma hutbelerinde soyledikleri ile çelişiyor ve onun düşüncelerini oldukça etkiliyordu.
Acaba insanlık ve uygarlık cami hocasının anlattığı Adem ve Hava hikayesinden çok daha öncemi oluştu diyerek sık sık vesveseye düşüyordu.
Halis ara sırada ise arkadaşları ile bir araya gelerek birkaç bira içmekten de alamıyordu kendisini, ancak daha sonra günah işlediği hissine kapılarak korkuya kapılıyordu.
Eşinin masaya getirdiği yemeği yedikten sonra televizyonun önüne geçerek yine eşinin getirdiği döküm çayını yudumlamaya başladı.
Eşi ile birlikte, eşinin izlemeye ara verdiği dini konuşmalar yapan kendi köylüleri hocayı izlemeye devam ettiler.
Köylüleri olan Hoca, yine bu programda yaptığı konuşmada yabancılar yani müslüman olmayanlarla diyalog ve samimiyet geliştirmenin günah olduğunu ve böyle yapan insanların şeytanın oyununa geleceklerini ve yine cehennem ateşinden kurtulamayacaklarını anlatıyordu.
Bu sözleri dikkatlice dinleyen Halis;
– Acaba bütün gün çalıştırdığı taksiye binen İsveç’li müşteriyle konuşmasının günah olup olmadığını derin derin düşünmekten bayağı huzursuz oldu.
Bu programdan sonra Halis, You-Tube üzerinden, daha önce ’’ Haber Türk ‘’ kanalında profesör Celal Şengör ile yapılmış evrenin oluşumu üzerine yapılmış olan programı ilgiyle izlemeye başladı.
Eşi ise, yatsı namazını kılmak için yandaki odaya çekildi. Namazını bitirdikten sonra tekrar salona gelen eşi, tüm akranlarının hac farizesini yerine getirdiklerini ve artık sıranın onlara geldiğini belirterek Halis’i ikna etmeye çalıştı.
Köyde güzel bir ev yapmışlardı ve yine evin garajında arabalarıda vardı. Ekonomik durumları çok iyiydi maşallah.
Herzaman olduğu gibi gece saat: 02’de acı acı çalan çalar saatin sesiyle uyanan İsmail ve eşi temizlik işine gitmek için hazırlıklarını yapmaya başladılar.
İsmail önceki gün dernekte yaplmış olan bir toplantıya katılmış ve akşam geç saatlerde eve gelmişti.
Gece saat: 24 haberlerini kürt tv kanalları olan ‘’ Medya Haber tv ‘’ ile ‘’ Sterk tv ‘’ de izleyen İsmail uyumak için yatak odasına çekildi.
Saat. 03’te temizlik yapacakları biraz büyükçe bir çocuk yuvasına vardılar ve saat: 08’e kadar çocuk yuvasının tüm odalarını temizleyerek yeni bir güne hazırladılar.
İsmail, işleri bittikten sonra eve gelerek eşi ile bir kahvaltı yaptıktan ve 5-6 satlik bir uykudan sonra oturdukları semtte bulunan Kürt derneğine gitti.
Dernek yine kürt yurtseverleri ile dolup taşmıştı.
İsmail, kendisi gibi kendi köyü olan Kuşçalı’lı olan köylüsü Hüseyin’in yanına oturarak bir çay söyledi.
İsmail bir taraftan çayını yudumlarken bir yandan da yanındaki arkadaşlarıyla sohbet ediyordu.
Alan sorumlusu Selahattin, İsmail’i görünce onu yünetim odasına çağırdı. Alan sorumlusu, Halis’in oturduğu semtte siyasi çalışma yürüten komitenin çalışmaları hakkında bilgi aldı biraz.
Yakında başlayacak yıllık kampanya için bir planlama toplantısı yapmalarının gerektiğini hatırlattı kendisine.
İsmail siyasi çalışmalarda aktif olarak faaliyet yürütürken bir taraftanda bir Kürt Camisi açmak için bazı çalışmalar yürütüyordu.
İsmail, bir Kürt yurtseveri olarak oldukça dinine bağlı ve tüm dini vecibelerini yerine getirmeye çalışıyordu.
Yaşıda oldukça geçmiş olması nedeniyle, bir an önce haca gitmesinin zamanının geldiğini düşünüyordu.
Arkadaş olan Galip, Halis ve İsmail’in tanışmaları daha önce 1984 yılında iltica etmek için geldikleri İsveç’te bir mülteci kampında tanışmaları ile başlamıştı.
Her üç arkadaş, o tanıştıkları ilk günden bu yana sık sık bir araya geliyor ve fırsat buldukça da birbirlerini ziyaret etmeye çalışıyorlardı.
Kısa bir süre önce, ortak bir tanıdıklarının düğününde karşılaşıp bir araya gelen üç arkadaş yaptıkları sohbette, birlikte haca gitmek için ortak bir karar alırlar.
Kısa bir süre sonra haca gitmek için gerekli olan hazırlıklara girişen her üç arkadaş hac yolculuğu için adam başı gerekli olan 6 bin euro ile yine yol harçlığı olarakta gerekli olan 12 bin euro parayı hazırlamaya başlarlar.
Her üç arkadaş eileri ile birlikte, Mekke’ye hac yolculuğuna çıkmak için temmuz ayında İstanbul’a uçtular.
Her üç arkadaş eşleri ile birlikte 3 gün boyunca kalacakları İstanbul’da bir otelde ayrı ayrı odalarında kalmaya başladılar.
Galip, eşi ile birlikte İstanbul’da kalacakları bu üç gün boyunca başta Ayasofya cami olmak üzere çok sayıda cami ve kutsal mekanları ziyaret edip namaz kılarak İstanbul’un o manevi ruhu ile bütünleştiler.
Halis ise eşini otelde bırakarak, çok yıllar önce çalışmak için geldiği İstanbul’da sürekli olar gittiği Çiçek pasajına giderek Madam Anakit’in harmonika ile çaldığı ’’ Hatırla sevgilim ’’ adlı şarkıyı dinlemeyi umut etti.
Bir soğuk bira ısmarlayarak, gelen garsondan Madam Anakit’in artık yaşamadığını duyduğunda hüzünlenerek bir soğuk bira daha ısmarladı.
Hızlıca üst üste içtiği iki soğuk biradan sonra kafası biraz yerine gelince, aniden İsatanbul’a haca gitmek için geldiğini hatırladı ve istemeden de olsa kalkarak kaldığı otele doğru yola koyuldu.
İsmail ise eşi ile birlikte dışarı çıkarak önce Eyüp sultan camisinde namaz kıldıktan ve bir süre daha birlikte dolaştıktan sonra otele geri döndüler.
Daha sonra ise hem köylüsü olan ve hem de daha önce Kulu ortaokulunda okul arkadaşı olan ve sonra öğretmen olup emekli olduktan sonra ise İstanbul’a yerleşen köylüsü ile buluşmak için tekrar dışarı çıktı.
Bu arkadaşı ile bir kahve içip biraz sohbet ettikten sonra,bu arkadaşının kardeşinin Kulu’da ki HDP parti şubesinde yinetici olması nedeniyle ondan, HDP’nin İstanbul’da ki parti şubesinin adresini aldı ve sonra onunla vedalaşıp parti şubesine gitmek için doğru yola çıktı.
Yolda, bu arkadaşının birkaç yıl önce İsveç’te bulunan kızını ziyaret etmek için geldiğinde onu da ziyaret etmek istedinde, bir rahatsızlık nedeniyle hastanede yattığı için onun geldiğinden çok uzun bir süre sonra haberdar olduğu için ondan özür dilemeyi unuttuğu için hayıflandı biraz.
Partinin şubesine gittiğinde, oradakilerle tanıştı ve İsmail’in İsveç’ten haca gitmek için İstanbul’a geldiğini söylemesi oturanlar tarafından oldukça ilgi ile karşılandı.
Bir süre sohbet ettikten sonra, Parti şubesinde oturanlar bir aile ziyaretine gideceklerini ve eğer isterse İsmail’in de onlarla birlikte gelebileceğini söylediler.
İsmail, aniden yapılan bu teklifi sevinerek kabul etti.
Genellikle, baskı ve köylerinin yakılması nedeniyle Kürdistan’dan kaçıp gelen kürtlerin kaldığı İstanbul’un en yoksul varoşlarından birisine giderek oldukça harabe olan tek gözlü bir kulübeyi andıran bir eve vardılar.
Çatısı, derme çatma tahtalar ile kapatılmış olan kulübeye girdiklerinde köşede eski püskü bir döşek üzerinde uzanmış olarak yatan 9–10 yaşlarında bir erkek çocuk ile yanında da annesi olduğunu sandıkları yırtık ve yıpranmış giysiler içerisinde oturan 40-45 yaşlarında bir kadın gördüler.
Partiden gelenler kadına kürtçe olarak selam verip hal ve hatır sorduktan sonra beraberlerinde getirdikleri giyecek ve yiyecek paketlerini bir köşeye bıraktılar.
İsmail, kadının konuştuğu kürtçenin aynen kendi köyünde konuşulan şive ile hemen hemen aynı olmasından dolayı tüm konuşmaları anlayabiliyordu.
Kadın, belkide yüzyılların verdiği hüzün ve mahcubiyet ile söz alarak;
– Ezidi kürt olarak kısa bir süre öncesine kadar Şengal’de yaşadıklarını, Daiş’in saldırılarında kocasının öldürüldüğünü ve 15 yaşlarındaki kızının ise esir olarak götürüldüğünü ve kendisinden halen hiç bir haber alamadıklarını söylediğinde, İsmail’in içi cız etmişti ve ağlamamak için kendisini zor tutuyordu.
Kadın, yatakta yatan küçük erkek çocuğun ise ’’ SMA ’’ hastası olduğunu ve Avrupa’da bulunan bazı Kürtlerin internet üzerinden kampanyalar düzenleyerek bir miktar maddi yardım toplamalarına rağmen, halen 10 bin euro’ya ihtiyaçları olduğunu söylediğinde; İsmail kendisini daha fazla tutamayıp ceketinin iç cebinde iyice sakladığı 12 bin euro’yu çıkararak kadına uzattı ve;
– Fermo xwuşka min, va perana heqa vi xorte bıçuk buye.
Xwede teala, belki ji wusa nivisiye. ( Buyrun bacım, bu para şu küçük delikanlının hakkıdır. Belki de Yüce Allah bunun böyle olasını istemiştir.)
Bunun üzerine, yüzünde oldukça utangaç, mahcup ve müteşekkir bir gülümseme ile teşekkür eden kadının bu hali İsmail’i oldukça duygulandırdı ve bu yaptığı fedakarlıktan çok mutlu oldu.
Eve gelenler hep birlikte dışarı çıktılar.
İsmail otele dönerek olup bitenleri eşine aktardıktan sonra arkadaşlarının otele gelmesini beklemeden, eşi ile birlikte ilk uçakla Stockholm’e döndü.
İsmail’in arkadaşları, İsmail’in ve eşinin otele gelmesini uzun bir süre beklediler ve onlar gelmeyince, en sonunda mecburen Mekke’ye gitmek için yola çıktılar.
Her iki arkadaş ile eşleri, Mekke’de İhrama girerek Arafat’a çıktılar.
Bir taraftan da sürekli olarak etraflarına dikkatle bakarak, İsmail ve eşini görebiliriz diye umutlanıyorlardı.
Daha sonra Kutsal Kabe’ye giderek Tavaf ettikten sonra şeytan taşladılar.
Son gün ise veda tevafı yaptıktan sonra tekrar İsveç’e geri dönmek için İstanbul üzerinden Stockholm’e uçtular.
İsmail ile eşinin haca gitmeyerek İstanbul’dan geri dönmeleri tanıdık çevreleri arasında çeşitli söylentilere yol açmıştı.
Bazı söylentilere göre;
– İsmail ve eşi İstanbul’a beraber gittikleri arkadaşlarınının yanından ayrılarak daha sonra izlerini kaybettirdikleri ve daha sonra ise olan biteni kimsenin bilmediğini söylüyorlardı.
Yine bazı söylentilere göre İsmail tüm paralarını İstanbul’da kumarda kaybetmiş ve parasız kaldığı için haca gidememişti.
İsmail’in ve eşinin bu hac hikayesinin iç yüzünü hiç kimse öğrenemedi.
İsmail ile eşi bu konuda kimseye bir şey söylemediler ve bu olay bir süre sonra unutuldu gitti.
Bu olayın üzerinden 10-12 yıl kadar bir süre geçmişti.
İsmail arkadaşları ile birlikte Kürt derneğinde oturmuş televizyon izliyorlardı.
Ezidi Kürtlerin kanalı olan ‘’ Çıra tv ‘’ de, Şengal dağlarında yapılan bir kültür etkinliğinde sahnede şarkı söyleyen 20-25 yaşlarınadaki bir genç delikanlı şarkısına şu sözlerle başladı;
– Yıllar önce yakalandığım ‘’ SMA ’’ hastalığının tedavi masraflarını karşılayarak beni hayata döndüren Orta – Anadolu kürtlerinden olan ve halen yaşıyorsa İsmail amca’ya buradan çok çok selam eder ellerinden öperim.
İsmail amca, Mekke’ye gitmek için biriktirdiği tüm paralarını benim tedavi olmam için anneme vermişti.
Ben buradan tüm Kürt halkının huzurunda sevgili İsmail amcanın Laleş’e gelmiş gibi kendisine
‘’ Hacı ‘’ ünvanının verilmesini yüce Xweda Teala’dan niyaz ederim.
Xwede teala benim ömrümü onun ömrüne katar inşallah.
Dernek lokalinde bulunan herkes gözlerini İsmail’e çevirmişti.
İsmail, gözlerinden tek bir damla gözyaşının dökülmesini engelleyemedi.
Yusuf Z. Sütcü
Kopenhag, 3 Kasım 2021