Her zaman, her cemaate Heme Muske ismini sık sık duyardık, hala da duymaya devam ediyoruz. Hatta kendilerini kahraman olarak göstermek isteyen bazıları; “ben Heme Muske’yim, onun soyundanım” diye böbürlenirler veya onun gibi olmayı çok isterlerdi. Halk arasında bazı cesaretli, kuvvetli kişilere de, “aynı Heme Muske gibi kuvvetli” gibi övgüler düzülür ve o kişiler en yüksek derecede övülürdü!
Peki, özellikle Orta Anadolu Kürtleri arasında çok büyük bir kahraman olarak anılan ve giyabında bu kadar kuvvetli ve bir o kadar da cesaretli bu kahraman kimdi? Ya da başka bir deyişle böyle birisi var mıydı, yoksa o bir masal kahramanı mıydı?
Ara sıra büyüklerimize sorardık, bazıları yanıt verir gibi yaparlardı ama tam da istediğimiz yanıtını veremezlerdi. Yanıt alamadığımız için de bizler; Heme Muske’yi Orta Anadolu Kürt kabilelerinin birisinin içinden çıkmış bir kahraman ya da bir masal kahramanı olarak hayal ederdik. Ama bu tür konulara meraklılar da, cevap alamayacaklarını bildikleri için de artık soramaz olmuştu. Çünkü bu sorunun cevabı tam verilmiyordu.
Herkes ismini duymuş, kahramanlığını duymuş ama kimse taşı gediğine koyamıyordu. Taa ki, bundan iki-üç yıl önce bir arkadaşım bana bu konuda bir mesaj atana kadar, bu konu hep içimizde bir soru olarak kalmaya devam etmişti. Şimdi madem Heme Muske’nin yaşamı hakkında biraz bilgi sahibi olduğumuza kanaat getirdik, o halde bu konuyu sizinle paylaşma gereği olarak da, Heme’nin yaşam hikayesine geçebiliriz.
Heme Muske, 1500’lü yıllarda bugünkü Urfa’nın Birecik ilçesinin şu an Rojava (Suriye)tarafında kalan Toklu köyünde doğmuş ve orada yaşamıştır. Babasının ismi, Musa ve çok da fakir olduğu için, halk arasında Museko diye çağrılıyordu. Ondan dolayıdır ki, halk arasında oğluna da Heme Muske denilmiş. Aile Ketike aşiretine bağlı bir aile olduğu, ileriki yıllarda da cesaretiyle ve kahramanlığıyla ön plana çıkan Heme Muske, o aşiretin reisliğine kadar yükselebilmişti. Ünü gittikçe her yere dağılıyordu. Bölgenin kahramanı, eşkiyanın kasabı ve Arap haramilerinin baş düşmanı olarak bilinirdi. Ünü, Rakka vilayetinden Bingöl steplerine kadar yayılmıştı.
Bölge valileri ve aşiret reisleri kervanların rahat sefer yapabilmeleri için “gidin Heme Muske’nin himayesine girin” diye adamlarını tembih ederlerdi. O Kürtlerin misafirperverliğin tüm hususlarını kusursuz, kendisine başvuranlara uyguluyordu. Hele kendisi kadar yiğit ama, cüsse olarak kendisine göre çok zayıf olan Gelhe ile sırt sırta verdiler mi, kimse onların yanından geçmeye bile cesaret etmezdi. Haktan hukuktan yana tavır almaları, gezgincisinden satıcısına, sürü sahiplerinden kırdaki çobana kadar onların ünü sayesinde, o bölgede rahat dolaşabiliyorlardı. Fakat bazılarının canını sıkmıştı!
Bölgede kendi kurallarını uygulamak isteyen, ya da isteği şekilde at oynatmak isteyenler, bir an önce ondan kurtulmanın yollarını aramışlardı. Bu arada yine burada Kürtler arası çekememezlik de baş göstermiş, bunu fırsata çeviren bölgenin de zenginleri ya da o arada Bağdat seferine çıkmış olan Osmanlı padişahı 4. Murat’a onu şikayet etmişler. Padişahın da emriyle, sorgulama, soruşturma yapılmadan Heme Muske hemen öldürülmüştü. Hiçbir atın dahi taşıyamadığı söylenen bu dev cüsseli kahraman, kıskançlık ve çekememezlik nedeniyle ne yazık ki ortadan kaldırılmıştı. Hatta bir rivayete göre de, çok daha sonra yine bölgeye gelen padişah 4. Murat’ın; “keşke sizi dinleyip bu kahramanı idam edeceğime sizi idam etseydim” denildiği de söylenmekteydi!
Evet, Heme Muske’nin kim olduğunu ve nasıl bir kahraman olduğunu burada kısaca sizlere anlatmaya çalıştık. Bundan sonra, “falanca Heme Muske kadar kuvvetli ya da cesaretli” diye sözler duyduğunuzda, işte o Heme Muske’nin bu yazdığımız Heme Muske’nin taa kendisi olduğunu artık anlayabiliriz. Peki bu yazdıklarımızdan nasıl bir sonuç çıkarabiliriz? Birincisi, Kürtler arası çekememezlik ve kıskançlık! Dahası birlik içinde olmaya, birlik içinde hareket etmeye hala mesafeli bir halk olmamız! İkinci çıkarsama da, özellikle Orta Anadolu Kürtlerinin sürekli Heme Muske ismini telafuz etmeleri olmuştur ki bu da, 1700’lü yıllardan itibaren geldiğimiz o bölgeye ara sıra tekrar gidip geldiğimizin bir göstergesi olmuş olmasıdır.