Katalonyalı yönetmen Alba Sotorra’nın çektiği “Komutan Arian” adlı belgesel film uzun bir süre önce gösterilmeye başlanmıştı! İlk defa ekim ayında Brüksel’de seyretmiştim. Film, daha sonra Avrupa Parlamentosu’nda Komutan Arian, Efrîn’de hayatını kaybeden YPJ savaşçısı Anna Campbell’in babası Dirk Campbell, yönetmen Stelios Kouloglou ve Kürt kadın hareketi aktivistlerinden Dilar Dirik’in de katılımıyla tekrar gösterildi. Ama ondan sonra ne sesi duyuldu ne de sedası; merak ettim ve kitle ile buluşmamasının sebebini anlamadım!?
Bizim gibi özgürlük, hak, hukuk mücadelesi veren mazlum bir halk için sinemanın önemi tartışılmaz. Özellikle de insanlığı DAİŞ gibi bir canavardan kurtaran kahraman Kürt çocuklarının verdiği bedellerin dünyada daha iyi anlaşılması için böylesi belgesel ve uzun tirajlı filmlerin sıkça gösterilmesi önemlidir. Sinema, insanları en çok etkileyen, en çok akıllarda kalan bir sanat dalı olması nedeniyle, bizim için filmlerin önemi daha da artıyor.
Kürt sinemasının son yıllarda bir gelişim ivmesi yakalaması sevindirici olmakla beraber sinema endüstrimizin hala kalıcı sorunlarının olduğu da bir gerçek. Bu dalda gerekli olan sermaye hala oluşmamıştır, sinemanın sermayesiz olması artık çok zor. Halil Dağ’ın yaptığı filmlerin sermayesi belki çok azdı ama dünya piyasalarına girmek için sermayenin, kalitenin, senaryonun dünya standartlarına ve şartların uygun olması şart. Kısıtlı imkanlarla yapılan film veya belgeseller genelde amatörlük sınırlarını geçmiyor. Ayrıca yazarlarımızın iyi senaryolar yazıp, batılı-Amerikan sanatçı ve firmalarının dikkatini çekmeli ki sinemamız dünyada istenilen yere gelsin. Dünyada nam salmış birkaç filmin Kürt özgürlük mücadelesine büyük katkı vereceğine kuşku yok.
Bu düşüncelerin ağırlığı altında Komutan Arian belgeselini büyük bir dikkat ve heyecanla seyrettim. Film, bize duygulu anlar yaşattı. Kobanê savunmasında yer alan YPJ komutanı Arian’ın kişisel hikayesini, ağır yaralanmasını, doktorların ”bir daha ayağa kalkamaz” demesine rağmen kendisi ve düşman ile verdiği mücadele, direniş ve savaşçıların kararlılık konusunu işliyor. Aslında o’na bu enerjiyi, gücü ve kararlığı veren önderlik ideolojinin önemini ortaya koymak istiyor. Bunda ne kar başarlı olduğu tartışılır ama kadın savaşçıların, cesaret, kararlılık, ödedikleri bedeller ve yarattıkları değişimi yansıtması çok önemli ve dünya için yeni bir durum… Bu yeni durumdan hoşlanmayan çok egemenin de olduğunu bilmek gerekir…
İsminden de anlaşılacağı gibi bir belgesel film ve bu nedenle de gerçeğe yakın durması gerekiyor. Halbuki içine biraz hayal katılmış olsaydı belki çok daha ilgi çekici hale gelecekti. Bundan sonra bu tarz filmlerin artarak yapılacağını öngörmek mümkün. Özelikle batı medyalarında çalışan gençlerimizin bu pareleldeki fikir ve senaryoları batı medyasında mümkün olduğunca işlemeleri önemli. Buna dünya konjonktürünün uygun olduğunu tekrar söylemekte fayda var.
Filme büyük emeği geçen YPJ Komutanı Arian, AB ne hitaben: ”Rojava’da çok ağır bir savaş sürüyor. Kürt, Arap, Türk, Avrupa ve dünyanın başka ülkelerinden gelen gençler burada mücadele etti. DAİŞ’i yendik ancak Türk devleti onu yeniden güçlendirmek istiyor. Özellikle Efrîn’de Türk devletinin vahşetini gördük. Rojava’ya yönelik tehditler ve saldırılar sürüyor. Türk devleti tüm kazanımlarımızı tehdit ediyor. Yaşamımızı yok etmek istiyor. Ancak biz devrimimizi savunacağız. Çünkü bu devrimin içinde insanlık, özgürlük var. Size çağrımız, Türk devletine ve DAİŞ’e yardım eden her şeyi durdurun. Çünkü biz burada, insanlığın savunmasını yaptık, insanlığı koruduk!” diye konuşunca, katılımcılar tarafından uzun süre ayakta alkışlandı. İşte o tablo sinemanın ve oluşan yeni kadın tipinin gücünün de bir göstergesiydi. Yeni kadın tipinin arkasındaki ideolojinin ve yaratıcılarının gücüydü.
Daha sonra Efrîn savaşında şehid düşen İngiliz savaşçısı Anna Campbell’in babası Dirk Campbell konuştu. Türk devletinin Rojava halklarına yönelik saldırılarından örnekler vererek, zırhlı bir aracın arkasında cansız bedeni sürüklenen Hacı Lokman Birlik ile Efrîn’de katledilen YPJ savaşçısı Barin Kobanê’nin bedenin teşhir edildiği görüntüleri izletilerek ”Türk devleti ile DAİŞ arasında herhangi bir fark olmadığını belirttmişti.” Kızının Türk devletinin Efrîn’e yönelik saldırısı sırasında yaşamını yitirdiğini hatırlatan baba Campbell, Rojava halkları ile dayanışma çağrısını yaptı.
Güçlü mesajlar veren filmin bugüne kadar seyirci ile buluşmaması ve medyada gösterilmemesinin arkasındaki nedenleri bilmiyorum ama umarım biran önce film seyirci ile buluşur ve Kürt halkının verdiği bedeller tekrar gözler önüne serilir.
Yazı daha önce Yeni Özgür Politika’da yayınlandı.