Nobel Barış Ödülü ve Nadia Murad
Nobel Barış ödül töreni öncesinde İsveç TV’nun da yayınlanan programdaki kadın spikerin Kürt kelimesini ağzına almadan sürekli ‘Ezidi’ demesi doğrusu dikkat çekiciydi. Batı kültürünü iyi tanıyanlar bu korkaklığın ve konseptin sebebini bilir ve tahmin edebilir…
Norveç nobel binası önünde duran taksiden, üzerinde yeşil-siyah bir elbise olan Nadia Murad inerken telaşlı bir kuşu andırıyordu. Kendi kendime herhalde içerde elbisesini değiştirecektir diye düşündüm ama aynı giysi ile sanlona girmesi beni şaşırttı. Neden Ezidilerin sembolü olan o beyaz, temiz, güzel giysilerini giymememiş, kofisini takmamıştı anlamadım. Böylesi önemli bir günde, ulusal giysileri ile dünya kamuoyu önüne çıkmaması düşündürücü elbete. Kendisi mi böyle istedi, başkası mı dolyalı baskı yaptı bilemiyorum ama milli giyseler içindeki bir Nadia Murad daha güzel, daha anlamlı ve daha başı dik olurdu.
Milyonlarca insan Kürtçe konuşmasını beklerken Muradi hepimizi şaşırttarak arapça konuştu. Elbette arapçaya karşı bir alerjim yok ama o dille ona aylarca işkence edenleri, hayallerini yıkanları, en çok sevdiklerini kurşuna dizenleri, diğer Ezidi kızkardeşlerini pazarlarda satanları düşününce, bunun Nadia’ya yapılan son bir işkence olduğunu düşündüm. Buna bir gerekçe kabul edilemez, içerde veya dışardan kim baskı yaptı veya bunu önerdi ise başka hesapları var demektir. Bu anlamda Kürt halkının beklentileri boşa çıktı. Belki Nadia’nın titreyen gönlünden çok şey istiyoruz ama yaşamın en büyük işkencesini ona yaşatanlar o’nu kimliği, dili ve inancı için seçmişlerdi! Bir ödül için, ne pahasına olursa olsun onlardan kolayca vazgeçmemeliydi.
Konuşmasında BM ve dünya devletlerinden “Kadınları ve azınlıkları koruyun!” istedi, doğrudur ama Kürtlerin bütünen korunmaya ihtiyaçları yokmuydu? Kuzeyden güneye, batıdan doğuya bütün Kürtler zülüm altında, bunu bilyor ve kendisi bizzat yaşadı! Ama her nedense ‘Kürtleri koruyun’ demedi veya dedirtmediler. Başta Yemen olmak üzere dünyanın bir sürü ülkesinde çocukların hala öldürüldüğünü saydı ama Kürt çocuklarını es geçti. Sana bu satırları yazdıran veya öneren korkaklar: ‘Sen artık uluslararası bir simasın’ demiş olabilir ama hiçbir sıfat, statü veya ödül mazlum halkın olan Kürtlerin üstünde olmamalıydı sevgili Nadia. Yine: “Ezidi göçmenleri kabul ettikleri için Kanada, Fransa, İngiltere, Yunanistan” gibi ülkelerin yanında “Güney Kürdistan Halkına” teşekkür ettin. Saydığın ülkelerden bazılarının politikaları sonucudur ki yurdun ve insanın talan edildi, sorumlusu onlar iken iki ezidi Kürde sığınma verdiler diye teşekkür etmen gerekmiyordu. DAİŞ Şengale saldırınca halkımın çocukları yakıcı güneşin altında susuzluktan ölürken ve cesetleri taşlar gibi üst üste atılırken bu saydığın devlerin kılı bile kıpırdamadı. En azından uçaklar ile su atma işini yapabilirlerdi ama umurlarında olmadı. Güney Kürdistan halkına da teşekkür etmen gerekmiyordu, kardeşlerine yardım etmeleri onların ve bizlerin en öncelikli görevidir.
Ama asıl teşekkür edilmesi gerekenleri unuttun! Evet, devletler “cesaretinden dolayı” seni ödüllendirirken sen başta 12 cesur fedaiyi unuttun! onlar olmasa idi binlerce Ezidi daha ölecek ve okadar daha da esir düşecek ve senin durumuna düşecekti. Daha sonra yüzlerce Kürt ve kardeş halklardan gençler ve bayanlar toprağa düştü. Bunların yaşamından daha değerli ne olabilirki? Bunların bir parmağına bile bir Nobel değiştirilmez iken sen bir teşekürü çok gördün. Doğrusu affedilecek bir durum değil! Çünkü bu uğurda daha yaşamlarının baharında olan yüzlerce HPG, YPG, YPJ ve Peşmerge canlarını bağışladı, onlara borcluyuz ve hiçbirşey olmamış gibi görmezden gelmek doğru bir tutum değil.
Ama haklı olarak dünyanın yüzüne vurduğu doğru mesajlar da çoktu: “Yaşanılan katliamda herkesin bir payının olduğu; hala 3000 Ezidinin kayıp oluşu ve akibetlerinin bilinmiyor olması; hala Şengalin statüsünün belirlenmemiş olması; halkımızın hergün devletlerin terör tehdidi altında oluşu; İnsanlığın ve BM de elbette yapacakları çok görevi vardır…” derken yerden göğe kadar haklı idin.
Nadia Murad! Sen artık uluslarası bir simasın ve sakın unutma ki hiçbir ödül, makam, şan-şöhret ulusunun onurundan, özgürlüğünden, geleceğinden ve evlatlarından daha değerli değilidir! Bundan sonraki davranış ve konuşmaların ile mazlum halkının mücadelesine daha fazla katkı sunacağını umuyor ve bekliyorum.
Şoreş REŞİ
2018.12.13