Oğuzlar –II / Şoreş Reşî

Geçen yazıda 24 Kürt boy isminin Oğuzlar adı altında ve Türkçe olarak Osmanlı nüfus defterlerine kayıt edildiğini ve tarihçilerin de bunları kullanarak Türk boyları gibi göstermeye çalıştığını yazmıştım. Oğuz olarak adlandırılanlar aslında göçebe Kürtler. X. yüzyıldan başlayarak Horasan’dan Anadolu’ya gelerek, Bizansların boşalttığı batı Anadolu coğrafyasında bazı devletler kurduğunu, büyük nüfuslara ve koyun sürülerine sahip olduklarını biliniyor.

Büyük koyun sürülerinden, sadece Sultan Sancar’a yılda 24 bin koyunu vergi olarak verdiklerini tarihçiler yazar. Böylece koyun sayısının milyonları bulduğunu tahmin edebiliriz. Bu kadar çok koyunu birbirinden ayırmak için bir işaretleme sistemi geliştirdikleri ve bu aynı zamanda her boyun da sembolüdür. Bu geleneğin halen Orta Anadolu Kürtleri arasında yaşadığını belirtmek gerekir. İkinci bir husus da; Bozok ve Üçok diye adlandırmalarını Kürtler: ‘Mil’ ve ‘Zil’ yani Milli ve Zilan Kürtleri olarak ayırır. Bir diğer hususta bunların ‘Türkmen’ olarak adlandırılmasıdır. Türk yazarları, ‘İslamiyeti kabul etmeyen Türkmenler, kabul edenlere bu ismi vermiş’ der. Doğru olabilir. Bununla birlikte Türk tarihçileri her zaman ‘Türkmen, Türkmen Ekradı, Oğuz ve benzer sıfatları göçebe Kürtler için kullanmıştır. Bunu ispatlamak mümkün. Oğuzlar da Türklere ‘Çığıl ve Tawgaç’ adını verirler, doğru isimlendirme budur; Türk ismi sonradan İtalyanlar tarafından Anadolu’daki Türklere verilmiştir.

Oğuzların eski tarihi hakkında ‘Elegeş Yazıtları ve Kürtler’ adlı yazımda biraz bahs etmiştim. Tarihlerini ispatlayan belgelerden bazıları da bu taşlar üzerindeki yazılardır. İspatlı olarak bildiğimiz kadarı ile 1000-1300 yılları arasında da Horasan’da, göçebe olarak yaşıyorlar. Oradanda Moğol baskıları (1220) ile Azerbeycan, Erzurum hattı başta olmak üzere Orta Anadolu ve Batı Anadolu’ya gelmişlerdir. İkinci geliş hatları da Horasan’dan Huzistan, Azerbeycan ve Anadolu’dur. Bizans İmparatorluğunun çekildiği alanlara hızlı yerleşen ve tarihçiler tarafından ‘karınca sürüleri kadar çok’ olarak adlandırılan Oğuzlar/Kürtler, sadece Denizli civarında 200 bin, Kastamonu havalisinde 100 bin, Kütahya-Karahisar arasında 30 bin çadır kurarlar. Bu ortalama iki milyon insan demektir ki o günün ortamında çok aşırı bir nüfus. Daha önce Abbasiler döneminde getirilenler ile beraber Germiyan, Qereman, Dulqadır(-oğulları), Berani (Karakoyunlu) gibi devletler kurarlar.

Bu 24 boy derinliğine araştırıldığında Kayıların bugünkü Karakeçililer olduğunu görülür ki Türk tarihçileri Osmanoğullarının Kayı boyundan olduğunu iddia ederler. Halbuki bir araştırmada, Osman bey ile eşi arasındaki bir diyalogda, Osman, soyunun acemlere (Kürtlere) dayandığını söyler. Karakeçililerin Horasan’dan geldikten sonra ilk yerleşim yerlerinin Ankara ve sonra Balıkesir çevresi olduğunu biliyoruz. Daha sonra Urfa başta olmak üzere birçok bölgeye dağılmışlardır. İkinci olarak Bayatlar’ı ele almak mümkün.

Eski isimlerinin Sêvikanlılar olduğunu ama hala Bayat ismi ile de Horasan’da yaşadıklarını ve Kürtçe dışında başka bir dil bilmediklerini önemle belirtmek gerekir. Ortaya çıkardığım bir başka boyda Avşarlar’dır. Büyük bir ihtimalle Osmanlılar Avşar ismini vermiştir ama bir aşiret konfederasyonu oldukları, bir ara önder güçleri olan Qeremaniler yönetiminde oldukları için bu isimle ün yapmışlardır. Hala Qeremani ismi Horasan’da, Avşar ismi de Amik ovasında ve Pehlivanlı, Qereçorlu, Topan/Tapkıran, Delıkan ve Celıkan gibi isimler altında çok büyük bir sahaya yayılmışlardır. Özellikle de Dulqadır devletini kuranların bunlar olduğu ispatlanıyor. Anadilleri olan Kürtçeyi hala konuşurlar. Yazgırların da Beraniler, Beğdillilerin de bugünkü Atmi Kürtleri oldukları ortaya çıkıyor.

Yapılan kısaca şudur: Osmanlı nüfus memurları, 1500’den sonra nüfus defterlerine kayıt yaparken, batı Anadolu’daki Kürtleri; ‘Oğuz, Türkmen, Türkmen Ekradı, Halep Türkmenleri vs‘ gibi isimler altında gruplara ayırmışlardır. Bunlar karışıktır, homojen gruplar değildir. Bu gruplardaki aşiretleri Türkçe isimler kullanarak kaydetmişlerdir. Bu nedenle bugün bunların gerçek isimlerini ortaya çıkarmak zorlaşıyor ama imkansız değil. Böylece göçebe Kürtler üzerinden kendilerine sahte bir tarih inşa etmeye çalışıyorlar. İşte bu nedenle Kürt araştırmacılarının bu meseleyi derinlemesine araştırmasında büyük faydalar vardır.