‘Ön-Türkler’
Bu yazıyı okurken biraz neşelenecek, belki de kahkaha atacak ama biraz da ciddi ciddi düşüneceksiniz! Yanlış anlamayın bir güldürmece yazısı değil, biraz daha ciddi ama yüzünüzde belirecek bir gülümseme ile okuyacağınızı tahmin ediyorum. Ben okuduğumda ve duyduğumda yüksek sesle gülmüş, aynı zamanda derin bir düşünceye dalmıştım; biz insanların duyguları birbirine yakın olduğu için sizin de aynı hali yaşayacağınızı tahmin ediyorum.
Konumuz bazı Türk tarihçi, profesör ve yazarları! Adamlar harika fikirler üretiyor ve çok ilmi kitaplar, yazılar (!) yazıyor. Adeta hayali teoriler için birbiriyle yarışıyorlar. Hatırlarsanız bir zamanlar Kızılderililerin, Kürtlerin (dağ Türkleri), Sümerlerin ve diğer birçok ulus ve medeniyetin Türk olduğunu ileri sürerlerdi. Bir ara hararetli bir şekilde Hunların, İskitlerin, Sarmataların, Kimmerlerin vs’nin de Türk olduğunu ileri sürdüler/sürüyorlar. İnsanın kendi kendine; acaba bütün dünya halkları Türk kökenli mi diye sorası geliyor? Son okuduğum kitaplarda yeni bir akımın ortaya çıktığını gördüm ve çok neşelendim doğrusu. Şimdi sıkı durun!
Bu akımdaki milliyetçi Türk yazar ve tarihçileri “Ön-Türkler” diye yeni bir kavram yaratmışlar! Bu kavram ve çevresindeki düşüncelerin Xirba Reşike (Göbekli Tepe, Riha-Urfa) tapınağının ortaya çıkmasından sonra canlanması ve yeni bir boyut kazanması işin çok önemli bir yanı. Diğer önemli bir boyutu da gariban bir ulusun tarih ve kültürü üzerine oturmak istem ve uzun erimli planlarıdır. Bunların başında bilim insanı ünvanını almış olan M. İlmiye Çığ geliyor. Bütün Sümer tabletlerini elinin altında tutan ve daha çoğunun tercümesi bitmeden, “Sümerliler Türklerin Kenger adlı bir boyudur” diyor. Gerçekten dediği gibi olsa belki insan gurur duyar ama bütün düşünceleri kurgu. Çığ’ın dışında bunu iddia eden başka bir ‘bilimci’ duymadım. Bir diğer kişi de Kazım Mirşan’dır: “MÖ 9000’li yıllardan itibaren Ön-Türkler devlet kurmaya başlamıştır. Konfederasyon uç devletlerinden birisi Isub-ura-bil dir” diyor. İddia ettiği isimin bile şüpheli olduğu, bunun Subari diye adlandıralan Kürtlerin isim ve kurduğu devlete yakın göstermeye çalışmasıdır. Daha önceki bir yazımda da Türk tarihçilerin Medleri Türk gibi göstermeye çalıştıklarını yazmıştım.
Bir diğer ilginç iddia da Prof. F. Ağasıoğlu’ndan geliyor: “MÖ 10 binli yıllarda Anadolu topraklarında Proto-Türk varlığı vardı. Türklerin ilk yurdu Orta Asya ve Altaylar değil Anadolu’dur. Proto-Türk dili Mezopotamya’nın kuzeyinde, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’yu da içine alacak şekilde gelişti” diyor. Bu da nerden çıktı? Diyeceksiniz belki. Doğrusu ben de aynı soruyu kendime sordum ve artık nereden geldiğinize bir karar verin diyesim geldi. Ama bu düşüncenin altında yatan fikrin mazlum Kürt halkının tarihi üzerine oturmak istediklerini tekrar belirtmek gerekir. Şimdiden buna zemin hazırlıyorlar ve bu iddialar ile bizi biraz daha uğraştıracakları belli. Bir diğer yazar olan Osman N. Tuna da: “Türkler en az MÖ 3500‘lerde Doğu Anadolu bölgesinde bulundu” derken Kürtlerin oradaki varlığından bahsetme gereği bile duymuyor. Komedinin bir diğer halkası da Prof. E. Memiş: “Sümerler, Hurriler, Urartular, İskitler ve Etrüskler eski Türk kavimleri arasındadır” diyor. Buyur burdan yak cinsinden. Halbuki saydıklarının büyük çoğunluğunu bütün tarihçiler Pro-Kürtler diye kabul eder.
Bir özetini vermeye çalıştığım Türk tarihçi ve yazarların artık şu kanaate vardığı kesin: Kürtleri, tarih ve kültürlerini inkar etmenin artık bir faydası yok; ne yapsak da bilimsel araştırmalar ve kazılar gerçeği ortaya er veya geç ortaya çıkaracak. Bunun yerine, biz tarihimizi biraz değiştirerek, Orta Asya ve Ötüken yerine, batıya yani Kürdistan ve Mezopotamya’ya kaydıralım ve kendimizi buraya yamalayalım belki bir ekmek çıkar hesabını yapıyorlar. ‘Ön Türkler’ yalanı bu yamamanın ilk işretidir.
Yukarıda isimlerini verdiklerimin haricinde de bir takım yazar ve ateşli inkarcılar vardır, onlara çağrım; yeni nesillere bu zehri aşılamayın ve ilmi gerçekleri çarpıtmadan yazın. Kürt halkının tarihini, dilini, kültürünü ve insanlık ailesine kazandırdığı hizmet ve medeniyetleri artık kabul edin.
Bu arada Kürt yönetimlerine de önemli görevler düşüyor: Başta üniversitelerde gerekli bölümlerin açılması, tarihçi, arkeolog, antropolog ve dilbilimcilerin yetiştirilmesi; araştırmalara kaynak ayrılması; uzun erimli kazı ve araştırmaların başlatılmasının temelleri atılmalıdır. Kürt ve vicdanlı olan bütün tarihçi, araştırmacı ve dilbilimcilere çağrım; Kürt ve diğer ezilen halkların tarih ve kültürüne sahip çıkın, ortalığı bulandırmaya çalışanlara fırsat vermeden, insanlık bahçesinin güllerini yeşertin.