Bilindiği üzere Orta Anadolu olarak adlandırılan coğrafyada hatırı sayılır bir Kürt kütlesi var ama sadece Orta Anadolu Kürtleri demek de biraz sınırlı kalır; çünkü bu coğrafyanın dışında da Kürtler yaşar ve aynı aşiretlerin parçalarıdır. Biz, Kürtçe yazılan kitap ve yazılarda bazen ‘sürgün Kürtleri’ bazen de ‘yurtdışı Kürtleri’ terimlerini kullanırız ki hepsi doğrudur.
Coğrafya esas alındığında, Eskişehir den başlamak suretiyle Kürdistan’a; Ankara’dan Konya’ya kadar uzanan alanın genelinde Kürtler yaşar. Sonradan getirilen bazı Türk, Türkmen, Tatar ve Abdal köyleri de aralarında vardır ama nüfusun geneli Kürttür. Kurak, susuz ve çöle benzeyen bir alandır. Bu alanın dışında kalan bazı şehirlerde, örneğin: Sakarya, Bolu, Çankırı, Sinop’ta da Kürt köyleri bulunur.
Orta Anadolu’da iki milyona yakın Kürt yaşar ve Kürtçenin üç lehçesi olan Kurmancî, Kirmanckî ve Lekî (Şexbizinkî-Kurdakî) ile konuşulur. En büyük kütlesi Kurmancî konuşandır. Cihanbeyli, Yunak, Kulu, Şereflikoçhisar, Çiçekdağı, Ortaköy, Bala, Kaman, Sarız, Aksaray gibi ilçelerin çevresindeki köylerde yaşarlar. İkinci büyük kütle de Lek veya Şexbizinî dediğimiz Kürtlerdir. Asıl yurtları Güney Kurdistan’ın Xaneqin şehri çevresi veya Lekistan’dır. Genelde Haymana, Sıncık ve Polatlı bölgesinde toplanmışlardır ama Sakarya, Bolu, Çankırı, Sinop gibi şehirlerde de bazı kümeleri mevcuttur. Haymana çevresinde 33 köydür. Üçüncü kütle de Kirmanckî (Dimilkî-Zazakî) konuşan halkımızdır ki çoğunluğu Aksarayın Ekecik dağı çevresindeki 16 köyde yaşar. Anlattıklarımız bölgeye ilk yerleşenlerdir. İstanbul’un bir ileçesi olan Aksaray’ın Ekecik dağından giden Kirmançlar, İzmir’in Pamukale ilçesini ilk kez kuranların Orta Anadolu’dan giden Canbêgler olduğunu tarihi belgeler yazar.
Burada yaşayan Kürtlerin geneli müslümandır. Kurmancî konuşanların büyük bölümü Hanefi, Şexbizinlar ise Şafii mezhebindendir. Sarız ve Sivas çevresindekiler de Qizilbaş/Alevi’dir. 1578 tarihli osmanlı fermanlarından Orta Anadolu’daki Kürt genelinin Alevi/Kızılbaş olduğu anlaşılıyor. Günümüzde de pratik yaşam, toplumsal ilişkiler, evlerin dış yüzeyleri ve atasözlerinde Kızılbaşlığın kalıntılarını bulmak mümkün. Örneğin: daha önce Bulduk Köyündeki bir evin kapısının üstünde güneş sembolü vardı. Aynı şekilde göçebelik sırasında bir gelinin gelinlik ateşini ölünceye kadar söndürmediğini büyükler söyler. İnsanların badana ile evlerin dış yüzeyine güneş resmi yaptığı sıkça görülür. Büyüklerin, çocuklara: “Güneş karşısında işemeyin; ateşi söndürmeyin veya ona tükürmeyin günahtır” dediklerini çokça işitirdik. Sivas’ta güneşe karşı ibadet eden yaşlı insanları fotoğrafladık, gibi örnekleri çoğaltmak olası. Bu temelde müslümanlığın da son yıllara kadar yüzeysel olduğunu söylemek mümkün…
Bölgede yaşayan Kürtlerin tarihi çok eskiye dayanır. İlk olarak MÖ. 1650 yıllarında, Halep yakınlarında, Hori dili ile yazılmış olan bir yazıtta ilk bağlantı kurulur. Taşın üzerinde Huri aşiretlerinin ismi yazılırken ‘Çuxreşi’ aşiretinin de ismi geçer. Günümüzde de bu isimli bir aşiret Maraş ve Grasnadar’da var, Kurmancî konuşurlar ve Kızılbaşlar. Bu aşiret ile Orta Anadolu’dakiler akrabadır. Daha sonraki tarihi kaynaklara göre bu Kürtleri Medlerin silahlı milisleri olarak görürüz. İlk defa Anadolu’ya, Kütahya dolaylarına gelişi de 1040 yıllarına denk gelir. Başta Germiyan (-oğulları), Qaraman (-oğulları), Berani (Karakoyunlu), Pezkel (Akkoyunlular), Şadi gibi birçok beylik kurmuşlardır.
Son gelişleri 1698 yılına dayanır. 1691 yılında Osmalılar bir fermanla aşiret reislerini tutuklayarak aşiretlerini Hama, Humus ve Rakka’ya yerleştirir. Kürt dağlarına aşık olan bu insanların çöle dayanaması beklenemezdi. Kendilerini gizlice Toros dağlarına atınca, Osmanlılar ve işbirlikçi aşiretler etraflarını sarar. Üç aylık bir savaştan sonra osmanlılara yenilerek Orta Anadolu çöllerinde yaşamaya mecbur bırakıldılar…
O gün bugündür orada yaşayan Kürtler hala dillerini konuşur, geleneklerini yaşatır ve Kürtlükleri ile gurur duyarlar! Devlet onları asimile etmek için çok uğraştı: özel hocalar, imamlar gönderdi; içlerinde tarikat örgütlenmelerini hedefledi ama başaramadı. İnsanları aşağılayarak, küçük düşürerek, psikolojik baskı uygulayarak eritmeye çalıştı ama gine beceremediler. Bu yollar denendikten sonra hemen hemen her Kürt köyüne dışarıdan insanlar getirerek yerleştirildiyse de amacına ulaşamadı. Şimdi de TV dizileri ile deniyor ama gene başaramayacaklar.
Şoreş Reşi
Not: yazi daha önce Yeni Özgür Politika’da yayınlandı: