Orta Anadolu Kürtleri Platformu’nun (Platforma Kurdên Anatoliya Navȋn-PKAN) öncülüğünde yapılan Lêger (arayış) belgeseli, 2019 yılında başlanan, ancak Korona salgını nedeniyle uzayan çekim sürecinin ardından, 2022 yılında seyircisiyle buluştu.
Adından da anlaşılacağı gibi bir arayışın belgeseli Lêger.
Filmin yönetmenleri, bir Orta Anadolu Kürdü olan Esin Akgül Güneş ve Orta Anadolu Kürtlerini yakından tanıyan Ömer Leventoğlu.
Lêger bir ’doküdrama’ (Kurmaca-belgesel) filmi. Doküdrama ve kurmaca-belgesel terimlerinin tanımı Türkçe sözlüklerde bulunmuyor. Ancak filmin yönetmenlerinin anlatımlarından şöyle bir tanım yapmak mümkün: “Doküdramada belgesel anlatısının içine kurmaca bir hikâye yerleştirilerek, temsil yoluyla gerçek anlatılmaya çalışılır. Yani belgeselde sadece gerçek varken, doküdramada gerçeğin yanında kurgulanmış bir hikâye vardır. Kurgunun amacı gerçeği daha açık, daha anlaşılır, daha akıcı bir biçimde anlatmaktır.”
Burada, Lêger üzerine kelam etme cüretini göstermem bir yanlış anlaşılmaya yol açmasın; filmin sanatsal yanı üzerine bir şey söylemek niyetinde değilim. Seyirci olma dışında hiçbir iddiamın olmadığı bir sanat (Sinema) konusunda fikir ileri sürmek niyetinde değilim. Amacım sadece Lêger’in, bize gösterdikleri ve anlattıkları üzerinden Orta Anadolu Kürtleri üzerine bir şeyler söylemek.
1- Bir arayışın ilk filmi
Lêger (arayış) filmi, Anadolu Kürtlerinin kendilerine sordukları üç temel soru, yani;
- Neden geldik Anadolu’ya?
- Nereden geldik?
- Ne zaman geldik?
soruları ve bu sorulara aranan cevaplar üzerinden gelişen bir arayışın sonucu olarak ortaya çıkmış bir ’doküdrama’ ya da “kurmaca-belgesel.” Lêger, hem konu, hem işlenen geniş coğrafya, hem de başvurulan geniş kişi ve kaynaklar açısından bir ilk film.
Yukarıda andığımız üç soru, bütün Anadolu Kürtlerinin kuşaklar boyu kendilerine sordukları sorulardır ve bu soruları sorarken aslında soruların arka planında yer alan bir başka gerçekliği de ifade etmiş olurlar. Yani ‘bilinmeyen bir zamanda’, ‘bilinmeyen bir nedenle’, ‘bilinmeyen bir yerden’ geldiklerinin farkında ve bilincinde olduklarını.
Nereden geldik? sorusunun cevabı biliniyor aslında: Kürdistan. Kesinlikle bilinmeyen Kürdistan’ın neresinden gelindiği. Bu konudaki yorumlar ise yalnızca Anadolu’da konuşulan Kürtçe ile Kürdistan’ın bazı bölge ya da şehirlerinde (Örneğin Adıyaman) konuşulan Kürtçe arasındaki benzerliklere dayanıyordu.
Ancak son yıllarda yapılan araştırmalarla bu konuda tarihsel bazı veriler ortaya çıkmaya başladı.
Ne zaman geldik sorusuna verilen cevapların da yorumdan ileriye geçmemesi, neden geldik sorusunun cevabı konusunda en ufak bir bilgi ya da yorum olmaması, Orta Anadolu Kürtlerinin tarihsel ve toplumsal hafızasında, ‘karanlık’, ‘silinmiş’, ‘unutulmuş’, ya da ‘unutturulmuş’ bir zaman diliminin varlığını gösteriyor. Bu karanlık zaman diliminin varlığı bir rahatsızlığa neden oluyor ve aydınlanana kadar bu rahatsızlık sona ermeyecektir.
Lêger filminin bu sorular üzerinden Anadolu Kürtlerini anlatması da tesadüf değildir. Anılan rahatsızlığı sona erdirme isteği ve iradesi bu ilk filmin konusunu da belirlemiştir.
2- Lêger’deki dram
Lêger’deki dram, Avrupa’da hayatının son günlerini yaşayan, Orta Anadolulu yaşlı bir kadının son arzusu üzerinden kurgulanmış. Yaşlı kadın, yıllar önce kaybolan kardeşinin bulunmasını ister. Arama işini genç bir kız üstlenir ve arayış başlar. Genç Kız, yaşlı ninesinin kardeşini bulmak için birçok kapı çalar. Her kapı hem bir bilinmezi bilinir kılar hem de bir başka bilinmeze kapı aralar. Genç Kızın yolculuğu uğradığı her köy ve şehirde artan yeni bilinir ve bilinmezlerle giderek içinden çıkılmaz, karmaşık bir hal alır. Çünkü Genç Kız, ‘kayıp’ olanın sadece ninesinin kardeşi değil, ‘bütün Anadolu Kürtlerinin kayıp bir kardeşlerinin olduğunu’ anlar. Yani bu nokta arayışın da nitelik değiştirdiği, Genç Kız için, içine girdiği bireysel arayışın toplumsal bir arayışa dönüştüğü andır. Artık kendi bireysel arayışını sonuçlandıramayacağını anladığı anda, önünde milyonlarla ifade edilebilecek Orta Anadolu Kürtlerinin kayıp kardeşlerinin arayışını önünde bir görev olarak bulur. Mükemmel bir kurgu ile bireysel bir arayış, yukarıda üç temel sorunun arka planında gizli olduğunu söylediğimiz Anadolu Kürtlerinin ‘kayıp kollektif hafıza’sının arayışına dönüşür.
3- Göç mü, sürgün mü?
TDK sözlüğünde göç”Ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi”; Kubbealtı Lugatında ”Yerleşmek üzere asıl yerini bırakıp başka bir yere gitmek, göçmek” olarak tanımlanmış. Sürgün ise her iki sözlükte hemen hemen aynı cümle ile tanımlanmış:”Cezâ olarak bir yerde yaşamaya mecbur edilmek.”
Yabancı sözlüklerde göç “kendi ülkenden ayrıldıktan sonra gidip bir başka ülkede kalıcı olarak yaşamak” (Oxford, Cambridge, SO- svenska.se) olarak tanımlanmış.
Sürgün ise Cambridge’in sözlüğünde; “özellikle siyasi nedenlerle kendi ülkesinden, köyünden vb. gönderilme veya uzak tutulma durumu” Oxford’un sözlüğünde “özellikle siyasi nedenlerle veya ceza olarak size ait olmayan başka bir ülkeye gönderilme durumu” olarak tanımlanmış.
Yabancı sözlüklere göre ‘sürgün’, “özellikle siyasi nedenlerle”, Türkçe sözlüklerde ‘ceza’ olarak gerçekleşen bir eylem olarak tanımlanmış. ‘Ceza’ hukukun ve adaletin olduğu yerde haklı ve meşru bir yaptırım iken ‘siyasi nedenler’ devletin hukuki olmayan ‘fiillerini’ niteler.
Türkçe sözlüklerin sürgünün nedeni olarak, hukuki bir kavram olan ‘ceza’yı kullanması, siyaset ve kültür alanları arasındaki geçişkenliği gösteren ilginç bir örnek. Devletten birazda olsa özerkleşemeyen kültür, sürgünü bir ‘ceza’ yani hukuki ve meşru -yani devleti aklayan- bir yaptırım olarak tanımlıyor. Yani Türkçe sözlüklere göre Dersim sürgünleri bir ‘ceza’ olarak hukuki ve meşru iken yabancı sözlüklere göre ‘siyasi’ yani hukuksuz ve gayrimeşrudurlar.
Sonuç olarak, ‘sürgün’, ‘göç’ten, arkasında “özellikle siyasi” bir nedenin ve çok daha fazla zorlayıcı, itici faktörlerin olmasıyla ayrılıyor. Bu bağlamda, Lêger’den Orta Anadolu Kürtlerinin Anadolu’ya gelişlerinin göç ya da sürgün mü olduğunu belirlemeye çalışalım.
Ali Akgül’ün (6.dk) “kimse kalmamış orda” ve “mal ve can hep beraber
gelmişler” demesinden, olayın bir coğrafyadaki bütün nüfusu mobilize edecek boyutlarda olduğunu anlıyoruz.
Dr. Fikret Yıldız (24.dk) “Osmanlı Kürtlerle beraber Türkmenleri de öldürmüş, iskân etmiş. Hepsi, Osmanlı Devletinden Eskişehir, Kütahya, Balıkesir tarafına kaçmışlar deniyor.” diyor. Yıldız’ın anlatımında Anadolu’ya gelişin arka planında ‘ölüm’ gibi zorlayıcı bir nedeni ve onun sonucunda gerçekleşen bir ‘iskân’ olgusunu görüyoruz.
Mehmet Bayrak, (37.dk) da daha önce bir söyleşisinde de (www.ozgurpolitika.com, orta Anadolu Kurtleri Azınlık İçinde Azınlık, 22, Kasım 2017) yer alan görüşlerini dile getiriyor. “Malatya ve Adıyaman’dan Anadolu’ya sürgün edilen Kürtler Alevi, Urfa ve Ağrı’dan sürgün edilenler Yezidi kökenli idiler” diyor. Bayrak (34.dk) aynı aşiretin aynı coğrafyada ya da farklı coğrafyalarda farklı inançlara (Alevi ve Sünni-
Hanefi) sahip olduklarını ve Orta Anadolu’da gerçek dini kimliklerini ifade edemediklerinden resmi devlet din ve mezhebine geçtiklerini dile getiriyor.
Levent Kanat, (7.dk) “Yavuz Selim ile Safevilerin savaşından, 1600’den sonra parça parça yurtlarından çıkmışlar”; Abdullah Kaya, (23 dk) “İngiliz diplomat Mark Sykes Orta Anadolu Kürtlerinin Yavuz’un sürgünü olduğunu söylüyor” diyor.
Lêger’den alıntıladığımız görüşlerde Orta Anadolu Kürtlerinin yer değiştirmesinin, “mal ve can”, herkesi mobilize edecek boyutlarda olduğunu, öldürme, din değiştirme gibi zorlayıcı nedenler ile beraber anıldığını görüyoruz. İşin içine bir de Anadolu ve Kürdistan’da 40.000 Alevi’yi katlettiği bilinen Yavuz Selim ve onun Kürdistan topraklarında geçekleşen Çaldıran Savaşı (1514) giriyorsa, “özellikle siyasi nedenlerle” geçekleşen bir ‘sürgün’nden bahsediliyor demektir.
4- Orta Anadolu Kürtleri mi?
“Orta Anadolu Kürtleri” kavramı, Türkiye’nin coğrafi bölge dağılımı üzerinden üretilmiş bir kavram ve -Kürdistan dışında- ‘Orta Anadolu’da yerleşik,
- 93 Osmanlı-Rus Savaşı (1877-1878) sürgünlerini,
- Dersȋm sürgünlerini,
- ve çok daha büyük bir kategoriyi oluşturan ve kendisi için yukarıda ‘üç temel soru’yu sorduğumuz, yani neden, ne zaman, nerden geldiği bilinmeyen,
- artık Kürdistan’a geri dönmek gibi bir düşüncesi olmayan, yani artık bölgenin ‘yerli’si olan, Kürt nüfusu tanımlıyor.
Son 40 yıllık savaşın sonucunda Orta Anadolu’ya göç eden Kürt nüfus, bu tanımın içinde yer almıyor.
İtiraz edilmemiş ‘Orta Anadolu Kürtleri’ kavramı, doğal olarak Lêger filminin yapımcılığını üstlenen Platformun da adı olmuş. Lêger’le beraber, varlığını bildiğimiz, ancak nüfus ve yaşadıkları coğrafi alanın büyüklüğü konusunda bilgimizin olmadığı, mesela Çorum (yani Karadeniz) Kürtlerinin çok ciddi bir nüfusa sahip olduklarını ve çok geniş bir alanda yerleştikleri anlaşılıyor.
Lêger’de (55. dk) Çorumlu dengbêj Hasan Yavuz’dan Çorum’un Alaca ilçesinin 55 köyünün, Ortaköy ilçesinin 16 köyünden 13 tanesinin Kürt olduğunu öğreniyoruz.
Lêger’de işlenmese de, Marmara Bölgesi’ndeki Sakarya’nın Karayazı ilçesinin 79 köyünden 67 tanesinin; Akyazı ilçesinin 65 köyünden 9 tanesinin Kürt köyü olduğunu biliyoruz. (Nişanyan Yer Adları Sözlüğü) Afyon’da çok yoğun olmamakla beraber bir Kürt nüfusu var.
Aşağıdaki haritada Anadolu’da Kürt yerleşimi olan iller görülüyor.
Bütün bu bilgilerin ışığında ‘Orta Anadolu Kürtleri’ kavramı yerine ‘Anadolu Kürtleri’ kavramının kullanılmasının gerektiğini ifade edebiliriz. Çünkü ‘Orta Anadolu’ dışındaki Kürt varlığı ne coğrafya ne de nüfus olarak görmemezlikten gelinecek bir büyüklüğe sahiptir.
5- ”Buradan gittiler…”
Orta Anadolu Kürtleri arasında Kürdistan’dan geldikleri fikrinin tartışmasız ortak bir fikir olduğunu, ancak gelinen bölge konusundaki fikirlerin muhtelif olduğunu yukarıda belirtmiştik. Lêger’de bu fikrin, Kürdistan ve diğer sürgün bölgelerinde “Buradan gittiler, buradan dağıldılar” gibi yaygın bir karşılığı olduğunu görüyoruz.
Lêger’in 44. dakikasında Semsûr’lu (Adıyaman) Ozan Ûsivê Borgenekȋ’den “Semsûr’ûn Alevi Kürtleri Efrȋn’de de varlar” cümlesini duyuyoruz ve devamında Efrin’in işgaline kadar ilişkilerinin sürdüğünü, pirlerinin gidip Efrin’de kurban kestiğini öğreniyoruz.
- dakikada Çorumlu dengbêj Hasan Yavuz’un ağzından ”yarısı Dersȋm’den, yarısı Şam’dan gelip Çorum, Amasya, Tokat, Sivas ve Konya’ya dağılmışlar” derken, bir sürgün bölgesi olan Çorum’a ve Anadolu’nun daha da içlerine doğru sürgün edilenlerin aynı Kürtler olduğunu söylüyor.
61.dakikada Gaziantep’in Nurdağı ilçesinden Mehmet Tekağaç, isyan eden Kürtler için ”vurdular; öldürdüklerini öldürdüler, kalanları Konya’ya sürgün ettiler, Yozgat’a sürgün ettiler, Ankara’ya sürgün ettiler, Haymana’ya sürgün ettiler.” diyor.
Yani demek istediğimiz, Anadolu Kürtlerinin ”Kürdistan’dan geldik” fikri tek taraflı değil; Kürdistan’da ve diğer sürgün bölgelerinde de ”buradan gittiler, buradan dağıldılar” fikri bulunmakta.