İnsan çoğunlukla içinde olduğu şartları anlık yeterince algılamaz, elindeki şeylerin değerini anlamaz, onları kaybettiğinde veya şartlar değiştiğinde bunun önemini algılar ki o zaman da iş işten geçmiş olur… Bir başka deyişle kolay görüneni severiz. Bir buğday tarlasında dalgalanan başakları görür, ondan haz alırız ama onu doğuran toprağı, tohumu, gübreyi ve emeği unuturuz. Bazen de, ulusumuzdan, dilimizden ve kanımızdan olan büyük bir şahsiyet çıkarsa yabancılara verdiğimiz değer kadar onu önemsemeyiz. Biz Kürtler de maalesef böyledir bu. Ne zaman ki başka uluslar ona değer vermeye başlarsa biz farkına varırız veya ölümünden sonra değerini anlar, mumla aramaya başlarız.
Şimdi büyük bir kültür liderimizi isim vermeden siz okuyuculara sormak istiyorum. Bakalım tanıyabilecek misiniz? Belki bazıları kadar ’kültür adamı’ kimliği öne çıkmıyordur ama O gerçekten çok büyük büyük bir kültür devrimcisi ve yeni çağ açandır. Aynı zamanda O büyük bir ideolog, siyasetçi, stratejist, düşünce adamıdır… Siyasi ve askeri kimliği fazla öne çıksa da O Kürtlerin son asırda yetiştirdiği bir dahidir. Hani diyordu ya:
„Keşke, Şengal dağlarında, Derwişe Ebdi’nin yanında
Kır bir atın sırtında, Musul ovasında olsaydım.
Derwiş yaralandığında, kaldırıp
Kürdıstan dağlarına, yukarılara götürseydim;
Kendisine:
Bak! Burada binlerce Edül ve 12 havari var.
Deseydim:
Tanrıların tahtlarını kurduğu bu dağlarda
Artık rahat ve huzurlu yat.
Ölüm…
Nereden ve nasıl gelirse gelsin
gam yeme;
Garanti olan Kürtlük ve özgür yaşamdır
Ve o artık ebedi bir gerçektir…”
Hatırladık mı bu büyük kültür devrimcisini? Unuttuysak yazık bize! Bu kadarda unutkanlık ve sadakatsizlik yakışmaz!
Ölüm nasıl ve nereden gelirse gelsin, gam yeme, garanti olan Kürtlük ve özgür yaşamdır… Diyen önder, Kürtlere ruh, bilinç, yaşam, öz kültürlerini ve ayakta durmalarını öğretendir; hatırladık mı? Eğer hatırlamadıysak biraz daha tarif edeyim: Kendi yaşamını, nefes alış-verişlerini, ruhunu, bütün hücrelerini ve sezgilerini halkına adayan birisidir; hala hatırlamadık mı?
Hani: Yüze yakın insan O’nun için, kendisini canlı canlı yakmıştı… Hani, Ağrı Dağı’nda gömülü ülkemiz üzerindeki betonları kırmıştı… Hani, tarihte ikinci defa Kürtleri başkasının askeri olmaktan çıkarıp, kendilerine askerlik eden durumuna getirmişti. Hani, koca bir kadın devrimini gerçekleştirmiş, onların ayak ve beyinlerindeki prangaları kırmıştı ya? Hala hatırlamadık mı?
Yazık! Son bir hatırlatma daha yapayım o zaman:
Hani 1994 yılında bir külçe parayı masanın üzerine koyarak: ‘Alın bu paraları, gidin bir TV kurun!’ demiş; karşısındaki de “Biz TV’den anlamayız!” diye yanıtlayınca O: “Gidin kurun! Başka laf işitmek istemiyorum!” demişti ya? İşte o ileriyi gören Reber’den bahsediyorum, hala hatılamadınız mı? Hani Kürt Enstitülerini kurduran, dil ve din konferanslarının organize edilmesine ön ayak olan; tiyatro, sinema yapımına sanatçıları teşvik eden insan… Hani binlerce insana öğretmenlik; insanlığa filozofluk; Kürdistan da ekoloji kanunlarını insan yaşamının bir parçası yapan ve 100 yakın kitap yazan biri vardı ya? Umarım şimdi tanımışsınızdır. Anlayan, onun eseri olan ‘Garanti olan Kürtlük ve özgür yaşamdır. Ve o artık ebedi bir gerçektir…’ şiarına sahip çıksın. Anlamayanlara da, çok yazık! Artık uyanma zamanınız gelmiştir demek gerekir…
Bazıları, buğday başaklarında olduğu gibi: ”Ben düşünce ürünlerimi kendi emeğim ve fikrim ile ürettim; kimsenin katkısı olmadı…” kolayına kaçabilir. Ama biz Kürtlerin ve diğer ezilen dost halkların düşünce ve ruhu içinde yatan rezervleri harekete geçiren, onu volkan güçü ile yayan bu büyük kültür insanın katkısını asla unutmamak lazım. Bu dipten gelen dalgayı, enerjiyi, insan düşü ve fiziğini harekete geçiren gizemli gücü yüreğinde hissetmemek, saygı duymamak vicdansızlık ve nankörlük olur. Bir köşe yazısına sığmayacak kadar meziyetleri fazla olan bu büyük insanı hatırladınız mı?
Hatırladıysanız, ölümünü beklemeden, şimdiden şapkalarınızı çıkarınız lütfen!