Xorasan İzlenimleri / Şoreş Reşî

Qatar’ın başkenti Doha havalimanı cıvıl cıvıl insan kaynarken,yaşamın bütün güzelliklerini içinde barındırıyordu. Özgürlük kokan havası insanı rahatlatırken,renkli insanlarını görmek insana huzur ve zevk veriyordu. Avrupa da bile az bulunabilecek çok modern bir havaalanı inşa etmişler. İnsanın hayran kaldığı bu havalimanından, sıkıcı, renksiz, donukMeşhed dış hatlar havalimanına iniyorum. Doha’nın teknolojisini ve hareketliliğini orada bulamayınca insan biraz bocalıyor; bir köy havaalanınamı indim, diye kendisine sormadan edemiyor. Qatar havalanında,insanların gözündeki canlılığı burada bulmak mümkün değil; insanlar yorgun, umutsuz ve bakımsız. Havaalanın insanı boğan alçak bir binası var, bütün tabelalar farsça ve sıkıcı, duvara asılı ufacık bir saat ve insan bakışlarındaki umutsuzluk belki de devletin ve uluslararası devletlerin birbirine bakışını anlatan bir tablo için yeterliydi.

Uçaktan çıktıktan sonra değişmeyen kural dışarda dört görevlinin bekliyor olması idi. 16 yıl öncede bu manzara ile karşılaşmıştım. Sakallı ve gözlüklü olanı herhalde üst bir yetkili veya hükümetin siyasi beyni, diğerleri de gümrük, polis ve havaalanı görevlileri olsa gerek. Polis konrolünden geçerken nereden geldiğimizi sordu, İsveç deyince pasaportlarımızı aldık. Yeni olan değişiklik pasaportlera mühür vurulmamasıydı!Artık pasaportları mühürlemeyerek insanlarının dış ülkelerde sorgudan geçmesinin önünü almaya çalışıyorlar. İkinci kontrolün sırasında durduk. Daha önce dışarıda bekliyenler, bu sefer yolcuları ayaküstü sorguluyordu. Önümüzde arap giysileri ile iki kişiyi epey sorguladıktan sonra sıra bize geldi. Hangi ülkenin pasaportu sorusunu yanıtlayıca bizi sorgulamadan bıraktı ve yolumuza devam ettik.

Dışarı çıktığımızda Meşhedin sıcak havası tenimize dokunarak sardı, soğuk ülkeden giden biri için hoş bir karşılamaydı. Sıcağa hasret vucudumuz, yumuşadı ve kendisini sıcaklığın kollarına bırakıverdi. Taksi beklerken havadaki dumandan gözlerimin, burnumun ve genzimin yandığını hisettim. Kısa bir baş ağrısına yol açtı. Birden bire kendimi kapalı bir oto tamirhanesinde hisettim. Havanın bu kadar pis olması tuhafıma gitmişti. Çinliler gibi maske takıp takmadıklarına baktım ama kimsenin umurunda değildi. Arkalarından siyah duman bulutları bırakan otobüs ve arabaların aralarından konaklayacağım yere varmaya çalışırken trafiğin nasıl bir katastrof olduğuna şahit oldum. 16 yıl önce, bir arkadaşın kolumdan tutarak,yolun karşı tarafına çocuk geçirir gibi beni götürmesini hatırladım. Şimdi daha da kötü olmuştu. Üçlü yol şeridinde altı araba yol almaya çalışıyor ve birbirine çarpmamak için uç marjinallerini zorluyorlardı.

Yol boyunca binlerce araba yolun kenarında park etmiş ve yüzbinlerce insan parklarda oradan oraya koşuyordu. Sebebini sordum, sekizinci şia imamı olan İmam Reza’nın türbesine sahip olan şehire, imam Reza’nin doğum günü vesilesi ile içerden ve dışardan milyonlarca insanın geldiğini anladık. Ertesi gün, şehir içinde gezerken kalabalığın birkaç milyon artığını gördük ve duyduk. Parklarda devlet görevlileri halka bisküvi ve şerbet dağıtıyordu. İnsanlar bir yudum şekerli su için kuyrukta bekliyordu. Bunu firsat olarak gören TV ler halk ile çeşitli röportajlar yapıyordu. Ağlayanlar, masal anlatanlar, rüyasını anlatanlar, ‘noha’ (dini şiir) okuyan çocuklar revaçta idi. Molla sisteminin araçları bu tip insalar ile savaşlarda ölenler üzerinden toplumu kontrol ve yönlendirmeye, kendine bağlamaya ve idare etmeye çalışıyordu…

Bu nedenledir ki İmam Reza türbesi birkaç defa büyütülmüş, tamir edilmiş ve yeni bir işleyiş getirilmişti. İçerisi ve dışarısı çok modern mermer ve çiniler ile kaplanmıştı. İçeride, büyük ahizeler, pahalı lambalar ile göz hizasında siyah yazı ile çeşitli ayetler ve kısa şirler yazılmıştı. Bunlardan birinde şöyle deniliyordu:

“Cihan da ne kadar şah ve kıral var ise

Buraya gelip, bu uluya ibadet etmelidir”

Koyu bir şia olan rehberimle türbenin kendisine yaklaşmak istedik, arkadan gelen biri, bizi sağa sola savurarak türbeye yaklaştı.Omuz ağrısı ile adamın yüzüne baktım, isteyerek yapmamıştı; bizi görmemişti bile.Onun beyninde sadece bir hedef vardı, ona varmak için önünde kimseyi görmüyordu, kendisinde değildi…Resmi elbiseli görevliler insanlara en iyi hizmeti sunuyor, rahat etmeleri için ellerinden geleni yapıyordu. Girişte görevliler ellerimizdeki makinaları alırken, mobil telefonları serbest bırakıyorlar. Bir fotoğraf makinesinden daha iyi resim ve film çeken mobillere serbest ama fotoğraf makinası yasak!

 

Türbe alanında yapılan bir diğer yenilik de açlara/ziyaretçilere bedeva yemek vermeye başlamış olmaları.Bu yolla keskinleşen nefretin torpillenmesi hedefleniyordu ama halk arasında sisteme karşı belirgin bir rahatsızlık var.Daha önce evinin içinde konuşurken bile korkan halk, şimdi korkmuyor, açık açık dile getiriyor, sövüyor;bu nedenle molla rejiminin suyunun kaynadığını söylmek yanlış olmaz. Kime sorarsan sor, rejimi yönetenlerin ‘hırsız’, ‘münafık’, ‘çocukları Kanada da yaşayan’, ‘İran paralarının Yemen ve Filistinde tüketildiğini’size söyler. Bunu bilen rejim yemek vererek, soğuk su çeşmeleri koyarak bu tepkiyi azaltmaya çalışyor. Bunun yanında halk adak ve çeşitli dileklerinin yerine getirilmesi için altın, para ve yardımlarını türbenin yardım deliğinden içeri atıyor. Arkası nekadar büyük belli değil ama büyük meblağların toplandığını söylemek gerekir. Sistemin biraz daha ayakta kalmasını sağlayan bu inancı, mollaların en iyi şekilde kullandığını söylemek mümkün. Ekonomik ve sosyal sıkıntılardan bunalan halk,türbelere, yatırlara,hayali efsane yerlerine giderek kendisini tatmin etmeye, derdine derman aramaya ve olağanüstü güçlerden imdat beklemeye çalışıyor…

Sistem araçları vasıtasıyla, halk arasında bazı hayali olaylar yayarak onları meşgul etmeye, yönetim ile ilgili şeyler düşünmemesinive yaşamlarında mücizelerin olabileciğini, böylece umutlarını diri tutmayı sağlıyor.Bunlardan biri İmam Reza ile Memun hikayesi.Güya Memun, İmam Reza yı Xorasan’a çağırır. Gelince adamlarından birini görevlendirerek onu küçük düşürmek ister. Adamı, ona peygamberin soyundan olmadığını söyler. Eğer o soydan ise bir mücize yaratmasını ister. İmam Reza da Memun un arkasında asılı olan perdeye nakşedilen iki aslana parmağı ile gel işareti yapar. Aslanlar canlanır ve Memun’u yerler. Bir damla kanını bile dökmeden işi bitirdikten sonra bir parmak işareti ile tekrar yerine dönerler. Onlar şimdi türbe kapısının üzerinde çiniler ile süslü. Halk arasında bu mücize İmam Reza ya mal edilerek, inananların benzeri mücizeler yaşayabileceği ve daima umutlu olmaları gerektiğini söylemek istiyor.

Toplumu etkisizleştirme araçlarından bir diğeri de uyuşturucu tüketimi. Yaygınlaşmaya devam ediyor, özellikle de Kürtler arasında yayılması ivme kazanmış. Her aileden bir kaç kişinin müptela olduğunu söylersek abartı olmaz. Sistem de bunun önüne geçmek istemiyor, gençler ve binlerce aile arasında yaygınlaştığını ve çok ailenin mal varlıklarını sattığını gözlemledim. Bu konuda dışarıdan yapılacak cuzi bir yardım ile aydınların pozitif bir rol oynayabileceğini belirtmek gerekir.

Halkın tepkisi nedeni ile sistemin saç örtünme konusunda geri adım attığını sevinerek gördüm. Daha önce dışarı görünmesine kesinlikle müsade edilmeyen saçların artık daha rahat olduğunu söyleyebiliriz. Yasaklamak için birkaç deneme ve girişimde bulunduklarını ve halkın taviz vermeyişi nedeni ile sesiz kaldıkları görülüyor. Bu girişimlere bir başka örnek de müzik. Meşhed şehrinin kutsal olduğunu ileri sürerek müziği yasaklamak istemişler ama halkın tepkisi onları bu konuda da şimdilik sesizliğe gömmüş vaziyette. Bu arada müzisyenlerin çok korktuğunu ekleyebilirim. Evlerdeki müzik ders ve konserlerini dinledim. Kürt bir müzisyen: ‘Yaptığım yeni melodiyi biryerde çaldım ama çok korktum; çalarken ayaklarımın titrediğini hisettim’ dedi. Bu nedenle çoğu müzisyen dış ülkelere kaçmaya çalışıyor.

Xorasan’da sistemi ayakta tutan bir diğer etkende Xorasanlı Kürtlerin çok sayıda istihbarat ve polis içinde çalışıyor olması. Bu Kürtlerin çoğu devlet ile bütünleşmiş, devlete canlarını vermiş veya gazi; mezheplerin aynı olması, ulusal bilincin zayıflığı devlet ile daha kolay bağdaşmasını sağlamış. Elbette Kürt olduklarını biliyorlar, bununla gurur duyuyorlar ama bunun dışında ulusal bir hesapları ve ulusal kalkışa destek istenilen seviyede değil. Bunu bilen devlet, bu gözü kara insanları en tehlikeli bölgelerde kullanmaktan kaçınmıyor ve ölenlerin çocuklarını istihbarata alıyor.

Resim 2: Ölenlerin tablosu ve cadde isimleri

Bununla bağlantılı olarak savaşlarda ölen halk çocuklarının isimlerinin sokaklara verilmesi, resimlerin cadde girişlerine asılması halk arasında büyük bir saygınlık yaratıyor. Bunu özenerek yapıyorlar, büyük resimleri duvarlara çizerek halkın hislerine tutunmaya çalışorlar ama işlerinin artık kolay olmadığını kesinlikle söylemek gerekir.

Xorasan Ostanı:

Xorasan… Kimine göre Kürtlerin, kimine göre savaşların, kahramanlıkların, Eba Muslimi Xorasa’nin veya güneşin ülkesi. Ama benim için sürgünün, acının, gözyaşının, asimilasyonun ve Kürt gücünün dağıtılmasının yurdu. Çünkü buradaki Kürtler ile Orta Anadolu ve diğer bölgelere dağıtılanlar en azından altı milyonluk bir kütle ve dağıtılmasalardı çok büyük bir güç olacaklardı. Bugün her biri kendi bölgesinde eriyor, asimile oluyor, kimliğini, ulusal benliğini kaybediyor. Bu nedenle Xorasan bana hep acı veriyor. Halkın çoğunun umursamaz, diğer bölgelerden ve Kürtlerden habersiz olması, onlar ile yeni köprüler kurmaya çalışmaması,geçmişini-geleceğini merak etmemesi tabiki insanı üzüyor ama içinde büyük bir potansiyeli de barındırdığını belirtmek gerekir. Çünkü, hiç ummadığın biri söyledikleri ile insanı şaşırtabiliyor. Yaşlı bir amca ile sohbet ederken bana: ”Bak Kürtleri birleştirecek ve kurtaracak biri vardı, evet Öcalan Kürtleri birleştirecekti ama izin vermediler; Amerika O’nu tutup İmralıya attı. Bu dünya böyle işte, hala bir nefes almamıza izin vermiyorlar!” deyince az daha dilimi yutacaktım. Bu sesiz insanların o kadar da boş olmadıklarının işaretiydi bu söylem. Ama gençleri narkotika belasından ve hayali inançlardan kurtarmak, onları ulusal dava halayına kaldırmak için, dışarıdaki Kürtlerin kültürel alanda, özellikle de müzik, şiir, yazım ile mali alanda buradaki soydaşlarına el uzatması gerekiyor.

Günümüzde Xorasan eyaleti üçe (2004) bölünmüş: ‘Xorasani Cunub’ güney kısmı, başkenti Bircen ve Afganistan sınırının bir kısmını kapsıyor. ‘Xorasani Rezawi’ Türkmenistan ile sınır, Meşhed ve çevresini kapsar, toplam nufüsu altı milyona yakın. ‘Xorasani Şimal’ de Turkmenistan ve eski Mazendaran ile sınır,bir milyona yakın nufusu var ve Kürt şehri Bojnurd çevresini kapsıyor.

Meşhed beş milyonu aşan nüfusu ile kuzeyin en büyük şehri. Yazın nüfusun 7 milyonu bulduğu söyleniyor. Bu şehirde önemli bir Kürt nufüsü yaşıyor, tahmini rakam 500 bin. Burada yaşayan Kürtlerin büyük bir bölümü, yada yaşlıları hariç hiçbiri Kürtçe bilmiyor. Daha önceki seferimde evlerde Kürtçe konuşulurdu ama şimdi tamamıyla yerini Farsçaya bırakmış. Bu durum, orada yaşayan Kürtleri rahatsız etmiyor. Birkaç aydın dışında halk Kürtçenin kaybolmasını dert yapmıyor. Çünkü kendisi sistem ile bütünleşmiş, dinin ve diğer tarihi tradisyonların aynı olması bu süreci daha da hızlandırıyor ve şimdilik orada yaşayan Kürtler bu hallerinden memnun.  Bunun hafifletmenin en kestirme, kolay ve masrafsız yolu Kütçe müziğin yaygınlaştırılması. Özellikle de Kuzey Kürdistan’ın hafif müzik parçalarının her vasıta ile halk arasında yaygınlaştırılması derin yaraya bir sargı bandı olabilir.

Xorasan’da Kürtlerin Geçmişi:

Xorasan eskiden beri kesinlikle bir Kürt ve Ari yurdudur. Bazı Türk tarih yazarları Xorasan’ın bir Türk yurdu olduğunu ve oradan gelenlerin hepsinin Türk olduğunu ileri sürerler. Özellikle de Kürt alevileri ve Kırmancki şivesini konuşan insanlarımız üzerinde bu propaganda yürütülerek Kürt gücünü parçalamak istiyorlar. Tam aksine oradan Anadoluya gelen Kürtler, Osmanlıların güçlenmesi ile Dersim çevresinden tekrar Xorasana gittiğini eklemek gerekir. Türk propagandasına bazı Kürtler de alet olmuş vaziyette ama Xorasan’ın bir Türk yurdu olduğu doğru değildir.

Kürtlerin ataları olarak kabul edilen H/Xorilerin MÖ 4000 yıllarından başlarayarak Xorasan’a gidip geldiğini tarihçiler söylüyor. MÖ 1200 yıllarında Hitit imparatorluğunun yıkılmasından sonra Kürdistan’ı terkeden büyük çoğunluk da Xorasan da kümelenmiştir.

Med’ler döneminde de ‘Reşan’ adlı bir kümenin orada yaşadığı, silahlı ve savaşçı bir halk olduğu ve Medlere Ninova’nın düşürülmesinde yardım ettiklerini belgeler söyler. Onların büyük bir ihtimalle bugünkü Reşi aşiret federasyonu olduğu söylenebilinir. Ayrıca bugün Xorasan da yaşayanlar, bir Med şehrinin varlığından bahsediyor, yerini gösteriyorlar ama bu konuda belge yok. Med döneminde, Yenisey yazıtları üzerinde Qereçorlu Kürt aşiretinin ismine rastlandığını Macar bilim adamları tespit etmiştir.

Yazılı tarihin babası olarak bilinen Heredot, MÖ 400 yıllarda yazdığı kitapta Xorasan da yaşayan halka’Ari’ismini verir. Bunun da Kürtler olduğundan kuşku yok. Heredot Farsları bile Ari olarakgörmez ve onlara ’Kephen’ ismini verir.

Türk tarihçilerinin ‘Türk’ diye saydığı Oğuzların büyük çoğunluğunun Kürt olduğunu biliyoruz.Bunlar Moğolların gelişine kadar (1200) Xorasan’ı yurt etmişlerdir.

Emevi ve Abbasi dönemlerinde oradaki Kürtlerin bir kısmının Anadoluya getirilerek müzlümanlar ile hırıstiyanlar arasında yerleştirilidiği bilinir.

Son olarak da 1500 yılında Safevi devletinin kurulması ile Kürtler oraya tekrar gitti.Tabiki örnekleri çoğalmak mümkün… Ama Xorasan hiçbir zaman Kürtsüz olmadı.

Çınaran Kasabası ve Kürt Köyleri:

Meşhed’in kuzeyine doğru yol aldığınızda gerçek Xorasan veya Kürt yurdunun coğrafyası başlar. Kuzey’in birçok şehir ve ilçeleri ile köylerde Kürtler çoğunlukta olduğu için Kürtçe hala konuşuluyor. Meşhed’ten kuzeye doğru yol alırken 25 km sonrası ilk uğrak yeri Gulbıhar kasabası. Burada da önemli bir Kürt nufüs var ama geneli asimile olmuş.

Daha sonra Kürt şehri/kasabası olan Çınaran gelir. Şehir ve çevresinde çoğunluk Kürtlerdir.Yolun sol tarafından ayrılan ilk yol Erke ve Çınar köylerine gider ki bunlar Hemzıki aşiretinden. Daha sonra ayrılan yol Abkat ile Qızlar köylerine uğrar, Kawiler ile kısmen Muskiler yaşar. Ondan sonrakiler Qızlar ve Memiş Xane çevresinde Xuramabad dan gelen Lekler yaşar. Sonraki Dehne de Badılliler yaşar ama asimle olmuşlar. Son köy yine bir Caf köyüdür, Kawiler ile beraber yaşıyorlar. Meşhed-Çınaran yolunun sağ tarafında ise ilk etapta 57 köy var, bunlar: Bezki, Kerri, Hemzıki, Badılli, Sêviki, Torısi, Hevi ve Kosani aşiretlerine mensup. Daha sonra Sefiyabad köyü gelir ki İzoli ve Torısiler yaşar. Onların ilerisinde Qıyasabad çevresinde, Çarmin ve Mıhamad Abad gibi Şêxikîköyleri ile Milan ve Musiki köyleri var. Ziravkî aşiretinin Kelata Saduköyü; Sêvikan aşiretinin Kemal Abad, Karagöz ve Kela Reza köyleri ileKerran aşiretinin Kuşkabatköyü; Torisî aşiretinin Kela Hüseyin ve Kela Sahap ile Birivî aşiretinin köyleri gibi çok çeşitli aşiret köyleri var bölgede. Bölgenin büyük aşiret federasyonlarından biri olan Bırıviler buraya kışlağa geliyorlar. Yazlıkları da daha yukarıdaki Hezar Mecit dağlarıdır. Yanılmıyorsam bu dağların eski ismi Saka Dağlarıdır. Bunlar haricindeRadkan kuzey batısında Behmangiya Jor ve Jer ile Aliyabad, Gorışkan gibi köylerde de Kawi aşireti yaşıyor.

İsmini saydığım aşiretlerin büyük bir kesimi hala aynı isim ile başta Adıyaman olmak üzere, Malatya, Sıvas, Antep, Urfa, Fırat Irmağı çevresi ile Orta Anadolu; Kobani ve Efrin çevresinde yaşar. Böylece Efrin’den Xorasan kadar dağılan aynı aşiretler ama birbirinden haberdar değiller. Bu dağılan aşiretlerin 1460tan sonra Adıyaman merkez olmak üzere Kuzey Kürdistan dan dağıldığını tarihi vesikalar bize göstermektedir.

Quoçan/Koçan:

Gulbıhar’dan Kürt şehri olan Koçan/Quoçan’a kadar 85 km lik mesafe var. Yol kenarında genelde Kürt köyleri var ama arada Türk köyleride bulunur. Quçan’ın eski ismi Xebuşan ve Kürtler Xorasana geldiklerinde kurmuşlar. 100 bin nufuslu, büyük ve Kürtçenin hala konuşulduğu bir şehir. Düzlükte kurulmuş, etrafı dağlar ile çevrilidir ama dağlar şehre uzak; Meşhed gibi şehri havasızlıktan boğmuyor. Şehrin içinde Rus işgalinden kalma bir köprü var. Koçan Kürtler için önemli bir merkez. Kürt fabrikatörü Ağaye Rehimi’nin büyük katkıları ile burada bir ‘Müesesa Kurmancan’ adında bir dernek/müze lokali var. Eskiden çok faal olan müzede Kürt giysileri, kitaplar, halılar, resimler ve Kürtlere ait ne varsa toplanarak sergilenmiş. Bölge Kürtlerinin siyasi ve kültürel nabzının attığı bir yer demek de doğru… Ama Rahimi’nin geçen sene vefat etmesi ile burası sahipsiz kalmış; hemen hemen kapanmak üzere. Orada çalışan şahısın da TV gitmesi ile tamamen sahipsiz. Bu kurumun, Kürt dili, kültürü, gelenek ve görenekleri ile geleceği açısından yaşatılması gerekir. Çok az bir finans ile burası bir Kürt kültür akademisine dönüştürülebilinir ve buradan dalga dalga yayılacak Kürt kültürü oradaki insanlarımızı asimile olmaktan kurtaracaktır. Bunun dışındaki çalışmalar, özellikle de katı siyasi çalışmalardan çok, buranın kültürel alanda değerlendirilmesi herkes için daha mantıklı, faydalı ve az zararlı gözüküyor.

Quçan da, daha önceki gelişimden farklı olarak meydanlarda Dutar, güreş tutanlar ve halk oyunlarını temsil eden heykeler gördüm. Daha önceki yazılarda bir Kürt kahramanı heykelinin olmamasını eleştirmiştim. Hala yok, olması gerekir, çünkü Kürtler olmasaydı Xorasan bugün Türkmen ve Özbeklerin yurdu olacaktı. Kürtler burayı kanları ve canları ile korumuş, yurt yapmıştı ama onlara bir heykel bile çok görülüyor. Elbette meselenin esas sahibi olan halkın değerlerine sahip çıkmayışı ve sesiz kalması yönetenlerin daha rahat hareket etmelerini de beraberinde getirmiş.

Quçan girişinde yol üçe ayrılır; sağdakibir Kürt ve Türk şehri olan Deregez gider. Kürt nufüsu şehrin yaklaşık % 60 ını oluşturur. Orta yol Bacgiran Kürtlerinin yurduna gider. Sol yol üzerinden de Asibulak, Rêherd, Şirzan,Cewzan(Jozan) gibi köylere gidilir. Bu bölgede genelde Koxbinîk aşiretine mensup köyler var. Rêherd (150 hane)Axaye Rahimi’nin köyü. Köyün tepesinde üç bayrak dalgalanır. Biri İran milli bayrağı, ikincisi yeşil ve diğeri sarı renkli. Sarı olanının Rehimi tarafından getirildiği ve ‘ğurşit’ yani güneşi temsil eden Kürt bayrağı olduğu söyleniyor. Bu bayrak dikildikten sonra devlet diğer bayrakları getirmiş. Bazıları da sarı bayrağın Besiçlerin olduğunu ida ediyor. Rehiminin bir Kürt yurtseveri olduğu gözönüne getirilirse birinci ihtimalin daha mantıki olduğu düşünülebilinir. Son durağımız Cewzan köyüdür. Cewizin çok olmasından dolayı bu ismi almıştır. 200 haneli köyde, Irak savaşında 16 kişi ölmüş, 20 yaralı ve 20 kişide esir edilmiş. Köyün ortasında bir genç yolumuzu kesiyor. Zayıf, karagözlü, 30 yaşlarında; gözleri bir noktaya bakıyor, içinde bir duman ve sarılık gözüküyor. Yavaş konuşuyor, motad olduğu belli. Bize kabadayıca yaklaştı, biraz konuştuk, yumuşadı. Babası Irak savaşında ölmüş, evin biricik oğlu ama çalışmıyor ve annesinin ellerine bakıyor. Babasının ölmesi ile düştüğü psikolojik darboğazdan narkotika ile sıyrılmaya çalışan bir savaş kurbanı…Buda gösteriyor ki eski ve yeni savaşların ağır yükü Kürtlerin sırtında ve tahribatları görüldüğünden çok fazla.

Rêherd                                                                           Cewzan

Burada yaşayan köylüler, daha önce kışın koyunlarını Deregez bölgesine götürdüklerini veDeregez’in Kürt hanı olan Mirza Mamud’a koyun vergisi verdiklerini anlattılar.Ayrıca birinci dünya savaşında Rusya’nın burayı işgal ettiğini, yedi yıl kaldığını ve köylülere hiçbir zarar vermediğini dile getirdiler.

Bir Zencinin Hikayesi:

Cewzan’ın önemli bir özelliği de zencilerinin olması. Köyün yaşlısı Heci Weli Fedai (80) köyün tarihini ve zenci hikayesini şöyle aktarıyor: “Türkmen ve Özbek baskıları ile Bojnurd şehrinden buraya geldik. 150 yıl önce köyümüzden Heci İbrahim, Heci Berat (babam), Heci Ruşen, Heci Memed, katırlar ile Mekeye giderler. Orada bir ev kiralarlar ve zenci bir çocuk (10-12 yaşında) bunlara hizmet eder.Daha sonra bunlardan kendisini İmam Rezanın şehrine götürmelerini ister. Kürt köylüleri fakir ve yetim çocuğu kendileri ile getirir. İki sene sonra Kürtçeyi öğrenir. Köylüler yardım eder ve kendisine bir dükan açarlar. Vicdanlı biri olduğu için müşterisi çoğalır ve zengin olur. Bu gencin en belirgin özelliği ulusal giysilerini hiç değiştirmemiş olması. Birgün İran askerler köye gelerek elbisesini değiştirmesini yada burayı terk etmesini isterler ama o ikisinide kabul etmez ve ölünceye kadar köyde yaşar. Daha sonra oğlu (şimdi 100 yaşında) işini devam ettirir ve çok zengin olur. Onlar şimdi büyük bir aile ve Koçan da Kürt olarak yaşamlarına devam ediyorlar. Bu temelde, birgün zenci Kürtler ile karşılaşırsanız şaşırmayın.

Med Şehrine Yolculuk

İkinci turumuz Med şehrine doğru. Meşhed’in kuzeyinden Çınaran’ı geçtikten sonra sağ kol üzeri Radkan yoluna sapıyoruz. Radkan’ın geneli de Kürt, bu kasabadan sonra yüksek dağ silsilesi başlıyor. İlk sıradağları aştıktan sonra Şad Quli ve İmamza Kürt köylerini geçiyoruz. Bunlar genellikle Sêvikan aşiretine mensup. Sonra Bari köyünü geçiyoruz ve bu bölgede iki paralel dağ silsilesini kesen üçüncü bir dağ kolu var. Tam bunun üzerinde Medlere ait bir şehrin olduğunu, kale duvarları ve burç kalıntılarının hala var olduğunu köylüler aktardı. Bu şehir kalıntısından hiçbir yazılı belge, heykel ve işaretin kalmadığını da eklediler.

Zaê Mirişkan suyunu geçtikten sonra Abgehi ve Mirişkan köylerine varıyoruz. Bunların genelide Sêvikan aşiretinden. Abgehi de bir Irak-İran savaşı gazisi Mahmud ile tanışıyoruz. Savaşta bombardıman gazından etkilenmiş, sinir sistemi ile ciğerleri yaralı. Ona ‘Tiryak’-duman çekerken rastlıyorum. “Doktor iç dedi! Eğer içmez isem, nefes alamıyorum, baygınlık geçiriyor, uyuyamıyorum” dedi. Sonra oğlundan bahsetti: “Kobani savaşı sırasında benden biraz para istedi. Tahran’a gideceğini söyledi. Birkaç gün sonra sınır polisi bana telefon etti ve onu arkadaşları ile sınırda yakaladıklarını bildirdi. Kobaniye gitmek isterken polis tarafından yakalanmıştı.” Üzüm salkımı gibi üst üste yığılan bu yüksek dağların arasındaki avuç içi kadar olan bir Kürt köyündeki yursever hisler elbette insanı gururlandırırken narkotiğin hemen hemen her eve girmiş olması da insanı o derece üzüyordu.

Dönüşte, Radkan dan sonra başka bir yol aldık. İlk köy Moran adındaki bir Berberi (Moğol) köyü, 200 yıl önce Afganistan dan getirilerek Kürtlerin arasına yerleştirmişler. Bu politikanın Xorasan’ın tamamında uygulandığını, Berber, Tat, Turkmen, Fars, Taliş vs gibi birçok ulusun Kürt köyleri arasına serpiştirildiğini görmek mümkün.

Deregez

Bu seferki rehberim genç bir Kürt, arabasında Kürtçe kaset yok, hep farsça türküler dinliyor. Neden Kürtçe dinlemiyorsun diye sorduğumda, mantıklı bir yanıt alamadım. Zaten fazla umurunda da değildi.

Koçan’dan sonra sağa sapıyoruz, Deregez 135 km yazıyor, ilk köy İmam Quli. Uzun ve yüksek dağ silsilesini veya Gerdene Tivan’ı geçtikten sonra Çivili Kürt köyünde mola veriyoruz. İlk dağ silsilesinden sonra iki sıradağ arasında kalan bölgede Kürt köyleri sıralanıyor. Birinci dağ silsilesini geçince bir hamama girdiğinizi hissedersiniz. Diğer tarafta duvar gibi uzanan dağların arka tarafı Türkmenistan. Dağın bu yamacında Sefi Duranger adında bir akarsu akıyor. Bunun kenarında kurulan köyler pirinç ekmişler. Yeşil tarlararın arasından geçerken pirinç kokusu etrafı doldurur.

Hedefimiz son Kürt köylerinden biri olan Ebbas Qele,Akçabad sınırına ve gümrüğüne 25 km uzaklıkta. Türkiye plakalı tırlara yolun iki tarafında çokça rastlamak mümkün. Çıviliyi geçtikten sonra Memed Taqibeg, Hesen Ketxuda Kürt köyleri gelir. Daha sonra Türk olan Keleti Çınar köyü gelir, büyük ve sunni bir köy. Onu geçince Çınar, Sengsurax, Firuze (250 hane), Palıkanlu, Burci Qale, Colfan, Xelanlu Kürt köyleri sıralanır. Onları takiben Nuğandan, Remezan Qele, Qerekuyulu Türk köyleri gelir. Saadabat, Xaxyan, Ustayı Kahu, Tacidin, Perkend, Otanlu köyleri karışık, sonra Dağdar köyü sıralanır. Bundan sonra bir fırını andıran Deregez gelir. Kalabalık ve büyük bir şehir. Genelde Kürtler yaşıyor, Kürtçe seslerini sık sık duymak mümkün. Türkler, Hemedan ve Türkmenistan dan Deregeze sonradan getirilmiş.  Deregez toplam 80 bin nufüslu bunun 50 bini Kürt, 20 bin Türk ve 10 diğer halklar. Buradaki Türk-Kürt ilişkileri çok iyi; aralarında hiç kavga çıkmamış. Yanlız Ruşkar mıntıkasında yaşayan Lor ve Kurmanciye yakın bir dil konuşanlar çok kavgacı imiş. Hem kendi aralarında hemde Kürtler ile hep kavgalılarmış.

Deregez’den sonra Canabad, Kırk Kız ve Ebbas Qale Kürt köyleri var.Arkalarında Allahu Ekber dağları sınır boyunca bir duvar gibi uzanır, ön cephesin de Kırk Kız dağları var. İnanışa göre 40 kız oraya gitmiş, dağ kapanarak kızları yutmuş ve onların acısını dağdan akan bir su temsil ediyor. İnsanlar suyun başına gelerek dua ediyor.Bu kırk kız hikayesini Kürtlerin yaşadığı birçok yerde duymak mümkün. Bazı bölgelerde Kırk kız mezarı olarak geçer.

Ebbas Qale den Lain yoluna yada doğuya gidince Perkend, Qeleçe, Saadakat ve Sengor Türk köyleri gelir. Daha sonra Kahu (180 hane), Otanlu Kürt köyleri ile Tajdin Türk köyü var. Turkmenistan sınırındaki sıradağlardan akan şelale halkın dinlenme yeri olmuş, Kürtler Çelmir ismini vermişler. Çelmirin öbür tarafı Türkmenistan sınırı ve orada da 35 Kürt köyünün kaldığını duyduk. Burada ser xete-bın xete yok ama dağın öbür tarafı ile bu tarafı var…

Devletten sürgün yaşamına kadar Bayatlar:

Bu bölgede bulunan köyler büyük aşiret federasyonlarına bağlı olmayanlar, ya Rus işgalinden kaçmış yada diğer şehirlerden buraya gelmişler. Bu nedenle toplama köyler. Yani bir köyde her aşiretten insan bulmak mümkün. Bir kaç tanesini bunun dışında tutmak gerekir. Bunlardan birisi Bayat köyüdür. Önemli bir köy, çünkü Bayatların ocağı.Bayatlar üzerinde Türk tarihçileri büyük spekülasyonlar yaratıyor ve Türk olduklarını iddia ediyor.

Resim 12-13: Bayat Türbesi, Kerbalayi Mir Sadık ve Mir Ekber. 160 sal yaşamış. Türbe 1338 (50 yıl önce) de yapılmış.

Türk tarih yazarlarına göre 24 Oğuz aşiretinden birinin adıBayat, Oğuzların da kesinlikle sürgün Kürtlerinin ataları olduğunu söyleyebilirim. Daha sonra Bayatları Dulkadir Beyliğinin kuruluşunda yer alan üç büyük aşiretten biri olarak görürüz. Prof Yınanç’ a göre bunlar: Bayat, Avşar ve Beydilli’dir. Maraş çevresinde 200 yıl Dulkadir Beyliğini yaşattılar ama sonrası sürgün! Tekrar İran yoluna düşerler. Kudretli bir yaşamdan Bayat köyü çölünün içine düşmek gibi bir sonuç… Şah Ebbas iktidara geldikten sonra kendisine yardım eden bu aşiretleri dağıtır. Bunlardan biri olan Bayatları Kezzaz ve Gıruhrud tan dağıtmış. Benzeri bir isim olan Miyanrud, Gilan dağlarında bir bölge ismi, bağlantısı varmı bilmiyorum. Bugünkü köy yeri ikinci yer, daha öncekini boşaltmışlar.

Bayat Köyü

Türbeyi ziyarete gelen biri: “Burası İmam Hüseyin soyundan gelen imamların yeri. Burada ne dua eder ve nasıl bir istekte bulunursan bulun, isteklerin yerine gelir” dedi. Dışarda, bir evin önünde oturan kadınlar da Kürtçe:” Biz Bayatların köküyüz ve buraki iki yatır da Bayatların kökünden” diyerek Türk tarihçilerini bir kez daha yalancı çıkardı.

Bandian Ateşgedası

Sasaniler döneminden kalma Bandian/Bendiyan Ateşgedası 1600 yıl öncesinetarihlenen bir Zerdüşt mabedi; daha tam ortaya çıkarılmamış ama Kürt rehber kendisini paralar bir şekilde bize ortaya çıkan bölümüanlattı. Giriş salonun duvarları savaş resimleri ve yenilen Türkmen kıralı ile esir edilen karısının atlar arasındaki kabartmaları ile süslü. Sağ tarafta sasani alfabesi ile yazılmış yazılar ve resimler var.Giriş salonundan ateşin yakıldığı alana ve etrafında ruhani liderler ile kıralın oturduğu ufak bir odaya geçiliyor; ortasında ateş yakılankare şeklinde bir sehpa var. Yan odaların biri, yakılan kutsal ateşin kullerinin toplandığı bir yer ve onun yanında da hastaların tedavi edildiği bir oda var. Yapılan araştırmalarda inek sidiği bulunmuş, bunun vucudun kesilen yerlerinde kullanıldığı tahmin ediliyor. Bunun dışındaki bir sürü odanın ne işe yaradığı hala çözüm bekliyor. Bina ve içindeki kabartmalar kerpiç ve çamurdan yapılmış.

 

 

 

Lain (Kelat) Yolunda:

Deregez’den Laine doğru yol alıyoruz, Lain Türkmenistan ile sınır ve çok dağlık bir bölge. Lain çayı’nın yaşam verdiği alanlarda Kürtler tırnakları ile ekmek paralarını kazanmaya çalışıyor. En önemli ve ünlü mamülü de pirinç. Hasanabad köyünde Sofîan, Şêxikî ve Zeydî aşiretleri var. Kerem’ de Şadîler; Sîrzar ve Qelezo da Lekler; aşağılarda Sengane, Teqirabad gibi köylerde İzollîler ve dağ yamaçlarında Birivîleri bulmak mümkün. Araya bazı Türk köyleri de serpiştirilmiştir.

Lain Kürtlerinin en önemli özelliği, kendilerine has olan giysileridir. Genellikle kırmızı rengin hakim olduğu giysiler ebrişimden ve elle dokunur. Topuklara kadar uzar, yapımı hem zahmetli hemde pahalıdır ama soylulara ait olduğu hemen göze çarpar. 1535 yılında Adıyaman da’Karyei Lain’ adında bir köyün olduğunu ve bunun sonradan ortadan kalktığını ilave etmek gerekir. Yani buradan Xorasan’a gittikleri ortaya çıkıyor.

Cafer Qulî

Lain’e gidince Xorasan Kürtlerinin gelmiş-geçmiş en büyük şairi olan Cafer Quli’nin köyünü ziyaret etmemek olmazdı. Deregez’den ilk dağ sırasını geçtikten sonra gelen Lain Çayı’nın kenarında kurulan Zengilan Köyü, Cafer Quli’nin doğduğu köy olarak biliniyor ama aykırı görüşlerde yok değil. Cafer Quli’nin 170 yıl önce yaşadığı rivayet ediliyor, Hecı İbrahim Baruyi (83) Cafer’in anne tarafından Sêvikî aşiretinden olduğunu idia ediyor ama baziları onun Kawilere bağlı Zengir taifesinden olduğunu söylüyor. Cafer Quli bir şiirinde aslını geldikleri yeri şöyle söyler:

Welatê me nav Mereşê                    Ülkemizin adı Maraş

Dewe barin ji qûmaşe                      Develer qumaş yüklü

Sêwa keçke qizilbaşe                      Qızılbaş kızı için

 

Bi hûkme Şah Ebbas                       Şah Ebbas’ın emri ile

Ji Rum û Qeyser                              Rum ve Kayseri den

Aware bûye ewlade Heyder            Göçebe olmuş Haydarın oğulları

Cafer Quli bûye muster                   Cafer Quli içinde kalmış

Xwang u birano bibînin halê mın   Kardeşlerim görün halimi

 

Resim14-15: CaferQulıanıtı-ZengılanKöyü

 

Cafer Quli genç iken aşık olur, bundan sonra divaneye döner ve gezmeye başlar. Heryerde Kürtçe, Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler okur. Nerede ve nezaman öldüğü bilinmiyor ama kendisinden epey şiirin kaldığını söyleyebiliriz… Sevgilisi üzerine okuduğu şiirinden bir bölüm şöyle:

Sebrê Dixwazim

Awazaîşqa min çikirjialem,can

ÇiŞah û çigedan,jiereb ta ecem

HeftsalanşevîtîmlêlêezmînaKerem,can

YaEslîyeme, kusebredixwazim. Ayy!

 

Dilê min dibirin,navêparvê,can

Ne MeşhedêrindenejîKerbela

YawatanîyarêyajîBuxara,can

Herçimisletbêwesebredixwazim!

 

CeferQûlîdibêmmecbûrimkasêcan

Yarji min hilgirtinduşminêcabîr

Live mûsîbetê min bikinsabibcan

Axx!sebre dixwazim,amaan amaan!

 

Bojnurd Şehri:

Kürt şehri Bojnurd, Şadi Xanlarının merkez yeri, 250 bine yakın nufüs var, burada Şadilere ait müze (Neynıkxane), hastahane, mezarlık vs gibi tarihi yerler mevcut. Hepsi çiniler ile süslenmiş ve mühteşem güzellikte. Şadi müzesinin girişinde taştan yapılmış bir Şadi savaşçısının kabartması var. Pala bıyıklı olan kabartmanın yüzü boyalı ama boya silinmiş çünkü Şadi savaşçıları savaşa giderken yüzlerini kırmızıya boyarmış.Nedeni de yaralandıklarında arkadaşlarının moralleri bozulmasın ve düşman cesaretlenmesin diye. Bunun dışında, müzedetamamıyla ayna ile kaplanmış bir oda var, bütün Şadi xanlarının resimleri de içine yerleştirilmiş. Bu oda da diğer devletlerden gelen misafir/diplomatlar yatırılıyormuş. Herhalde bundaki amaç; ziyaretçinin bir tek kendisini ve Xanların resimlerini görmesi ve dışarı ile olan ilişkisi kesilmek istenmiş olması yatıyor…

Son yıllarda, Bojnurd’ta yaşayan Türkler, Xorasan Kürtleri’nin giysilerini Türklerden aldığına dair iddialar ortaya atmış. Bu büyük tartışmalara neden olurken devletin resmi kurumu olan Kültür Mirası Dairesi bunu red etmek zorunda kalmış. Bu redin arkasındaki fikir de kuşkusuz arkadaşımız olan Goli Şadkam’ın çalışmaları. Goli, bu daire de çalışan bir Kürt araştırmacısı ve yazarı. Daire çalışmaları çerçevesinde köylere ve göçebeler arasına giderek araştırmalar yapıyor, bunların video kayıtlarını, seslerini vs aldıktan sonra Kültür Mirası Dairesinde kayıt altına alıyor. Yani kime ait oldukları, nasıl yapıldıkları, nasıl ve nezaman kullanıldıklarına dair etraflı bilgileri, şahitler ve belgeler vasıtasıyla kayıt altına alıyor. Bu önemli işin netecisinde daire giysiler üzerine resmi açıklamasını yaparak tartışmalara nokta koyar.

Bojnurd’un dışında, hemen hemen şehir ile bütünleşmiş çok intresan bir Kürt köyü var, ismi Baxçıxi (Bağçıği). Hepsi Kürtçe konuşur, sert imajlı insanlar ama mertler. Köyün girişinde kale şeklinde kerpiç ile inşa edilmiş eski bir sur ve kaleye benzer bir bina var. Bazı yerleri iki katlı. Bunun zamanla Özbek ve Türkmen akınlarına karşı yapılmış olduğu kesin. Bojnurd da kime sorarsan sor Baxçıxilerden korktuğunu mutlaka dile getirir. Baxçıxi de Kero, Şaxu, Zaxuri aşiretleri bulunur. Bağçıği’nin yetiştirdiği en önemli isim yazar Yahya Elewi Ferd dir. Onlarca çocuk kitabının yazarlığını ve dağitımını yapıyor. Ayrıca Kum şehrinde kendisine ait bir yayınevi de var. Bunun dışında ünlü sanatçı Aman Bağcıği yi de saymak gerekir. İlk modern müziği yaygınlaştıran sanatçı.

Aşxanê/Aşğane Yolunda ve Qereçorlular:

Aşxane bir Kürt şehri, kuzeybatıdaki son yerleşim alanı, sınıra yakın ve bilirkişilerin anlatımına göre ünlü Qereçorlu aşireti tarafından kurulmuş. Qereçorluların ıspatlı tarihi 2700 öncesine kadar gider. Bununla ilgili belgeler Yenisey yazıtlarındaki bir şiir de var ve Macar alimleri tarafından çözülmüştür. Orada, Kürt Hanı çocuklarından birinin Qerçur olduğunu söyler. Yerel aydınların görüşünegöre Aşxane ismi sekiz çeşme (heşt kani) den geliyor, bu sonra heşt xane olmuş ve sonundaAşxane olmuş. Bu çeşmeler: Şahkuliyan, Hizolan, Hespan, Rum, Dukuran, Bangi, Eş ve Diniavi dir.

Siyaweş Mehru (68) Qereçorlu’nun Taşikî koluna mensup bir aydın. Mehru: “Daha önce beş aşiret yaşıyordu burada, bunlar: Boziyan/Buziyan (beyaz-sarı renkli), Deweliyan, Qereweliyan, Kersan, Sıluran/Salariler dir. Rahmetlibabam Eli Mehru’ nun (9 cilt kitap yazmış) yazdığına göre bunlar bir amca dört kardeş çocukları imiş. Bizim senedimiz var ki 16 baba olarak buradayız. Benden başlarsak; Siyaweş, Keyareş, Siyaweş, Eli, Kerim, Muhammed, Huseyin, Eli Rıza, İl Beygin, Mir Beygin, Sarıxan, Budağ/Budak Bey, Sarıxan, Budak Bey, Sarıxan, Budak Bey. Şuan Aşğane’nin İmamzadesinde Şahkuli’nin mezarı vardı, bazıları savaşta ölmüş ama geneli burada. Qaraçorlular burada Taşıki/Taşkanlu/Daşıki, Şakuli Taşıki (em), Deweli Taşıki, Kersaniye Taşıki ler olarak varlar.” Diğer kaynaklarda Qreçorlu ismini Qereçur-Qereçol olarak da verir ve aşiretlerini de: Silur, Şaquli, Develi, Qere Weli, Taşikî, Kersan/Sersan olarak verir.

Siyawuş Mehru

“Qereçorlular burada hanlık istememiş. İsmimiz de kılıçlarımızın keskinliğinden gelmiş. Keskinlikleri nedeniyle vurdukları zaman ‘qırç’ sesi gelirmiş, kudretimiz nedeniyle bu sonradan Qereçorlu olmuş. Xorasan da tahminen bir milyon Qereçorlu var. Bunlar Esfarayen, Şoxan, Şirvan, Bojnurd de varlar. Qereçorluların 40-50 aşireti var. Memayanlu, Necefiyan İzol’dür ve bunların hepsi Qereçorludur.”

“330 yıl önce (2019-330=1689) atalarımız burada bağ, arazi, ev, değirmen vs satın alıp satmışlar ve senetlerimiz var. Ondan önce nereden geldiğimizi bilmiyoruz. Şah İsmail döneminde buraya geldiğimiz tahmin ediyoruz. Ama Timurlenk buraya geldiğinde Kürtler ile karşılamış. Gine Marko Polo buraya 700 yıl önce gelmiş ve Kürt misafirperverliğindan bahseder. Qereçorlular,eğer Esferayinden Şirvan a bir hat çekersek bu tarafı Qereçorlu, diğer teraf Biçeranlu ve diğer kolda Zaferanludur. Zaxıran, Zagıran, Zegıran yani zede (fazla) imişler ve Zaferanlu olmuşlar. Bunlar çok büyükmüş, kadınları büyükmüş, herbirinin bir milyon koyunu varmış.”

“Qereçorluların lehçesi ile Lain Kürtçesi yakın. Biliyoruz ki Adıyaman ve Azerbeycanda da Qereçorlular var. İhtimaldir ki hepsi buradan gitmişler. Bojnurdaki Karabaşlı köyü daha önce Gawestiyan dır ve yüklerini çekmedikleri için orada kalmışlar.”

Esferayın Şehri:

Aşxane Kürt şehrinden yönümüzü Esferayına veriyoruz. Esferayın da bir Kürt şehri, 70 bin nufüsundan 50 bini Kürtve Milan aşiretinin merkezi. Başka bir deyişle Kilider başkaldırısınında yurdu. Hedefimiz ‘Wargeha Umidiye’ (@wargahe-omidiye veya tel:05837232326) türkçesi ile Ümidin Hoteli. Oraya vardığımız da yaşlı bir Kürt ile karşılaşıyoruz. Sohbet ederken şehrin tarihinden bahsetmesini istedim. Yaşlı: “Oğul, bilirsin burası Mılan aşiretinin yurdudur.Bu aşiretten olan Kelmişi ailesi göçebelikten yorulur ve 1846 yılında Sebzıwar’ın 50 km doğusunda, Sultanabat Türklerinden Suzan Deh köyünü satın alır ve yerleşirler. Sebzıwar’ın kuzeyinde de bazı köyler kurarlar. 1945 yılına kadar barış içinde, sakin, hayvanlarının arkasından koşarak yaşamlarını sürdürürler. Savaşın getirdiği ağır yük devletin baskısını da beraberinde getirir. Bu nedenle jandarmalar hergün köylere baskın yapar, para ve mal toplar, hırsızlık yapar, bu arada kadınlara el atmaya ve zulüm etmeye başlarlar. Böyle bir günde, Kelmışi ailesinden bir kadına el atmaya kalkarlar ama Kelmişiler iki devlet memurunu öldürür. Bundan sonrası savaş, başkaldırı ve kandır. Mehmut Devlet Abadi bunun romanını ‘Kilider’ adıyla yazdı. Başkaldırı Kelmişi ailesindenElîcan, Gul Muhemmed, BegMuhemmed, XanMuhemmed ve amcalarıMuhemmedXanile 15 kişininbaşlamasıilealevlenir. DahasonrayöredekiKürtler de olayakarışır ve isyanbüyür. İsyanKilider, MemedBeg ve KumişdağlarıileToperyaylasındailerlerleyerek 1948 yılınakadardevam eder. Sonunda bir hayinvasıtasıylaŞahıngüçleriisyancılarıkötü bir yerdekıstırır.Devlettopladığıkeskinnişancılarıetrafayerleştirir.Gulmuhammedarkadaşlarına: ’Sizgidin, kendinizikurtarın, ben savaşırım!’ der. Zorlaarkadaşlarınıuzaklaştırır, HanımıolanŞirin e de parolaylauzaktançocuklarınıkurtarmasını ister ve kendisi, kardeşleri, amcası ve büyükçocuklarıilesonunakadarsavaşır. AkşamkaranlığındanyararlananküçükkardeşleriXanMıhemmedkaçarak Irak gider. Diğerleri son mermilerinekadarsavaşarakşehiddüşer. Kalanlarınçoğuöldürüldü, zindanlaratıkıldı, evleriyakıldı ve darmadağınoldular… İşte bu şehrinkısahikayesi bu!” Başınıöneeğenamca, elleriniüzüntüilesallar. Kendisinden bu olayıntürkülerinisöylemesinirıcaettim. Amca: ”ErtesigünannesiGulistandağlara, oğullarınınyerinibulmayagelir. Gelirkenağıtyakar ve şöyleder:

KilîdarêelêloXancano,bidarû gûzê                             (Kiliderağaç ve cewizdoludurcanXan)

Gullan tê da elêloXancano, wîzewîzê                         (İçindekurşunlarvızvız eder)

Xatirê te elêloXancano, pir ezîzê                                                                        (SeninhatırançokazizdirXancan)

Lo XanêKelmîşî, elêloXancano, fikramebikşî            (bizimiçin bir plan ve işyap)

FikirnekşînîelêloXancano, tên ser meqûşînesker                                                   (ÖğlenekadarüzerimizekurşunyağarXanCan!)

 

Yaşlıamcabirincikıtadansonraduygulanır, burunkapaklarıkızarır ve gözyaşlarıardıarkasınadökülüncezorlan ”Yapamıyorum” dedi. Ben ısraredinceikincikıtayıokudu:

 

Ezdayika te elêloXancano, Gulistanim                (Ben annenGulistanXancan!)

Li nav çiyanelêloXancano, sergizdanim                                                                           (Dağlararasındadelilergibiyim)

Te nabînimelêloXancano, dil bi jan im                (Senigörmez, yüreğimyaralıdır)

Lo xanêKelmîşî, elêloXancano, fikramebikşî      (bizimiçin bir plan ve işyap)

FikrnekşînîelêloXancano, tê ser meqûşîn                                                   (ÖğlenekadarüzerimizekurşunyağarXanCan!)

 

Amadahafazladayanamayarakçocukgibiağladı ve derin bir ”Ahh” çekerekdevamedemedi. İlginç! Belkikendisiyaşamındaisyancılarıgörmemiştiamaulusalduygularıonuduygulandırmış, kendilerineyapılanzülmüiliklerinekadarhisetmiş ve türkünündevamınıokuyamamıştı.İşteXorasan da çoğunluğunulusalcılıkseviyesiböyle.

 

 

Göçebe Qeremaniler                                                                           Alasta Jor Mıllileri

 

 

 

Yaşlı amcanın çok duygulanması bizide duygulandırmıştı ve daha fazla üzülmesini istemdim. Teşekkür ederek müzeyi gezmeye koyuldum.

Hotel/müze şehrin bir kenar mahallesinde yapılmış. Kürtçe tabelasında “Wargeha Umidiye” yazılı. Mehdi Ümidi adında bir Kürt genci babasının bahçesinde bu hotel-ev-Kürt müzesi inşa ederek bu yolla Kürt kültürünü tanıtmaya çalışıyor. Gelen misafirler Kürt yaşamı ile ilgili yaşam malzemelerinin dolu olduğu müzeyi geziyor, Kürt yaşayışına göre yapılmış evlerde kalıyor, Kürt yemekleirni yiyor ve çevredeki turistik yerlere turlar düzenliyor. Gidenlerin mutlaka görmesi gereken bir yer. Hotelin ismi Kürtçe, halı ve perdeler, minder ve yastıkların hepsi Kürt yaşamına uyarlanmış ve eski olan malzemeler ile donatılmış. Alt kat tamamen müzeye çevrilmiş. Kürtlerin ziraat ederken kullandığı aletlerden tutun, yoğurt, peynir ve yağı muhafaza ettikleri malzameler ile aklınıza bile gelmeyecek aletler bulmak mümkün.

Debbe Golıki                                                                                       Wargeha Umid

Debbe Golıki:

Müzedeki eşyalar arasında en ilginç olanı, tamamıyla bir otun kaynatılmasından sonra elde edilen ve Debbe Golıki diye isimlendirilentulum benzeri bir lazımlık.Harika birşey!‘Qulik’ adındaki bir ottan yapılıyormuş. Bu zamka benzeyen bir ot ve elle karıştırılarak bu koyun postuna benzer kabı yapmışlar. Daha çok zift veya katrana benziyor, sakızın katılaşmış hali gibi ve siyah renkli.Bunu sarıyağ saklamak için kullanmışlar ve herhalde dünyada bir benzeri yoktur.

Bajare Belqiz (Narin Qele):

Esferayın’ın önemli tarihi binalarından biri de bin yıl önce yapılmış olan Belqız Qale dir., Abdul Mumin Xane Özbek tarafından tahrip edilmiş ve etrafında bir duvar varmış. Kürtler özbekleri çıkararak buraya yerleşmiştir.

Belqız Qele

Devletten Göçebeliğe Qeremaniler(Karamanoğulları):

BelqızQele den orayayakın bir yerekonaklamışolanünlüKürtaşiretiQeremanileriziyaeretegidiyoruz. Türk tarihçilerinindeyimiileKaramanoğullarıdevletinikuranQeremanlar! Hala göçebe bir yaşamsürüyorlar ve çadırlardayaşıyorlar.

Türk tarihçileri,ocaklardankömürçıkardıklarıiçinsiyahabüründüklerindenaşiretinbu ismialdığınıiddia eder. Araplar da;cesaret vesavaşçılıklarındandolayı bu adıaldıklarınısöyler. Hernekadarkahramanlıklarına bir lafımızolmasada isimlerinikömürdendeğil, devletikuranQereman (1256) adlı bir önderdenaldıklarınıbiliyoruz.BunuProf. F. Sûmerde dilegetirir ve: ”Nureddin Sofi ninoğluQeremanaileyeisminiverir’ der. Doğrusubudur. Qeremanlılar hem kahramalıklarıhemdeyaptıklarıkanun ve nizamlarıileünlüdür. Hala İran müzelerindeQeremandefterlerimevcuttur. SırasıylaXorasan, Azerbeycan, Sıvasyolculuklarındansonradewletlerinintemelini 1256 yılındaKonya Ermenekte atarlar. 1327 yılındade bağımsızlığınıilan eder ve 1487 de Osmanlılartarafındanortadankaldırılır. Ortadankaldırıldıktansonra bu devletebağlıolanaşiretlerbölünür. Bir kısmıAnadoludakalır ve günümüzdebir kısmıCanbegler (Cihanbeyliyeisminiverenler) olarakbilinir. İran’agidenler de kendiisimleriniyaşatır ve hala aynıisimilegöçebeolarakyaşıyor. İran’a ve Xorasanilkdönen ve Safevidevletininkuruluşundabaşroloynayangüçlü ve kudretlibir aşiretten,bugünhayvanlarınasubulmakiçinçırpınana bir durumunagelmişler. İştesaçlarımıyolmama, üzülmemenedenolanXorasan’ın bir diğeryüzü de bu. O zamanbirliklerinikurmayan, aralarındakiçelişkilerigidermeyen, dini ve mezhebifarklılıklarıulusungeleceğininönünekoyanlarınsonu bu işte. Birliklerinisağlamış, mezhepfaklılıklarınısavaşdökmeden, ulusalgelecekleriiçinbirliğegitmişolasalardıbugün bu durumadüşmeyecekbelkidekendidevletlerininyöneticileriolacaklardı…

Belqız Qelekenarındaki çadırlara gidiyoruz. Hava çok sıcak, çadırların etekleri toplanmış, altında serin bir yel esiyor.Kadınları masum masum bizi izliyor, çocukların bakışları merak dolu; koyuna gidecek gençler güler yüzlü ve dinç;aşiretin yaşlıları ise öfkeli. Çünkü Merexe (Quçan) den buraya sürgün edilmişler.Yaşlı adam, kafasının içindeki kini boşaltırcasına kafasını hırsla sallıyor ve: “Bize Beroj Qeremanileri denilir. Beroj Şaycanlarındanız, yani Şaycan dağının güneş alan kısmında yaşadığımız için bu isim bize verilmiş.Şuan Kuleşteyiz, sonra dağa gideriz ve kışlaklarımız da Miyandaşta (50 km uzak) dır. Biz sahipsiz insanlarız, su ve elektrik vermiyorlar, suyu bile satın alıyoruz”diyor. İşte buna tarihin tradejisi demek gerek, kanları ile kurdukları ve korudukları, kuruluşunda başrol aldıkları devlet şimdi kendilerine suyu bile çok görüyordu. Halbuki bugün lüks yaşayanlar, yaşamlarını tepeden aşağıya kadar onlara borçlu…

Dört bin koyunları var. Burada Qereman, Topi, Baçu, Meryan, Hizan aşiretlerinden çok sayıda insan var. Ulusal giysileri artık kalmamış, ya satmışlar yada çocuklarına dağıtmışlar. Çadırın içi tertemiz. Yağ ve peynirlerini sakladıkları bölümü duvar ile çevirmişler. Çadırın bir köşesinde iki tane taze kuzu bağlanmış, onlara yakın bir yerde de köpekler dillerini dışarı sarkıtarak dinleniyor.

Göçebe Qeremaniler                                                     Esferayın şehri

Erkekleri dışında farsçayı bile bilmeyen bu insanlar bir zamanlar devlet sahibi idi ama bugün su bulamıyorlar. Çocukları eğitimden ve dünyadaki gelişmelerden yoksun bir şekilde büyüyor. Esasında bu insanların yaşadığı trajediden bütün Kürtlerin ders çıkarması gerekir: Devlette kursan, eğer birliğini geliştirmiyor, dirliğini güçlendirmiyorsan er veya geç başkasının maşası olur, dağılır, asimile olur ve bir damla suya muhtaç kalırsın.

Halıcılar Köyü:

Bu hattaki son noktamız Alasta Jor Köyü. Halı yapımı ile ün salmış bir köy. Esferayın çıkışındaki ilk köy Gartey de Mılan aşireti yaşıyor. Ondan sonra sol kolda Hasanabad geliyor ve Qeremani aşiretinin. Bundan sonra Dolvşah Köyü geliyor ki o da Mılan. Onu takiben Garecah Köyü geliyor ve Baçiyan aşireti meskun. Yolun diğer tarafında da Kelata Allo geliyor, daha sonra Mangeli (Kürt ve Fars karışımı), onu takiben Kalete Ağazadeh geliyor ki oturanları Topkan (Kuzey Kurdistan da, Sarız çevresinde isimleri Topkıranlar veya Sıne Milli olarak da bilinir ama aynı aşiret) ve Rutan aşiretlerinden. Hedefimiz olan Alasta Jer de Qereman ve Şadi aşiretleri yaşarken Alasta Jor da Karabaş, Mılan, Topkan ve Qeremani aşiretlerine mensup alileler var. Buradan Safiabad a doğru giderken sağda Gharejabajer var, Topkan ve Ruta aşiretleri var.Sol tarafta da Gapas köyü var ki Şadi aşiretine mensup. Safiabadta (4000 nufüslu) ise tamamıyla Türkler yaşıyor. Buradaya yerleşen Kürtler daha önceleri Esferayın güneyine düşen Şaycan Dağlarına yaylaya gittiklerini de eklemek lazım. Kuzey doğu tarafında da Şah Hesen Dağı var.

Alasta Jor ve Jer de halı dokuması hemen hemen durma seviyesine gelmiş, çünkü hammade girdileri çok pahalılanmış, buna karşılıkhalı-kilim satış fiyatları yükselmemiş. Buraya gelen tüçarlar, kadın dokuculardan çok ucuz fiyata halı alıp dışarda pahalı satıyor ve kazanıyor ama köylüler kazanmıyor. Bu nedenle hemen hemen halı dokumacılığı durmuş bir vaziyette. Şunuda eklemek lazım; halı motifleri ve modelleri hep aynı, bu alanda bir gelişme yaşanmıyor ve çekiciliğini kaybediyor.

Geleneklerini hala sürdüren Aşiretler:

Xorasan bölgesinde kendi eski sistemlerini, gelenek ve göreneklerini, giysilerini ve dillerini hala bırakmayan aşiret federasyonları fazla değil. Bunlar:

  1. Viran (Virîler): Şaycan dağlarına;
  2. Topkan (Topkanlular): Memed Bege dağına;
  3. Qeremanan (Qeremanlilar): Binaluk ve Guliledağlarına;
  4. Birivîyan(Bîrvanlular): HezarMecitdağlarınagiderken.
  5. Hîzan (Hîzanlular): nereyegitklerinibilmiyorum.

Bu büyük aşiretler dışındakilerin aşiret sistemi tamamıyla dağılmış ve birbilerine karışmışlar. Bu aşiret federasyonlarının kendilerini muhafaza etikleri aynı zamanda asimilasyona karşı doğal bir direniş içinde olmalarını sağlamış. Bunun bir süre daha devam edeceğini öngörmek mümkün. Diğer aşiretler ise yerleşmiş ve geneli şehirlerde yaşadığı için sistemin asimilasyon çarğında daha hızlı bir şekilde erimeye devam etmektedir.

Xorasan da şiir

Xorasan edebiyatının en gelişkin kolu şiirdir. Belki de Cafer Quli’nin yolundaki soydaşları onun izini takip etmeye devam ediyor. Klasik anlamdaki en büyük şairleri şüphesiz Cafer Quli ve şiirleri herkesin ağzında. Yazar Kelimullah Tewahuddi, Quli’nin şiirlerini toplayarak bir kitap içinde halkın hizmetine sunmuş ama yazılmayan, özellikle de yaşlıların okuduğu çok şiirin de halk arasında dolaştığını söylemek gerekir.

Modern zamanın en ünlüşairi de ElîrezaSpahîLayîn (KawaZêdî) dir. 1971 yılındaLainbölgesindekiSendifaleköyündedünyayagelir.MeşhedFirdewsiÜniversitesi’ndeDil ve Fransızedebiyatıokumuş. Şiir, türkü, makaleyazarı ve aynızamandason zamanlarakadarçıkan’Suweyda’ adındakiderginineditörü. Dahaöncede ’Kurmanj’ adlıdergininçıkarılmasında ve içeriğinderolübüyükolanmilitanaydınlardanbiri.Edebiyat ve gazetecilikalanındakiçalışmalarındandolayıikikerehapisyatmış.

Şimdiyekadar 15 şiirkitabıyayınlamış 10 tanesi de basımahazırdır. Latin Kurmancisiileyazanenderaydınlardanbiridir. Basılmışbazıkitaplarışunlar:

  1. ŞerhêButperstîha (ButperestlikAçıklamaları)
  2. Fevvariha (Bilqînan.2016 yılındaİran’ın en önemlişiirödülünelayıkgörülmüştür.)
  3. TeqvîmaTenhayî (TutuklanmaTakvimi)
  4. Êşq Ma raNimîdehedBazî (Aşkbizimleoynamaz)
  5. Ma bi rivayatê Men (BenimkelimelerimleBiz)
  6. BijartiyaHelbestan (SeçmeŞiirler)
  7. EzXûbîZîbayî (Güzelik ve İyilik)[1] ve benzerleri.
  8. Tawanbar (Suçlu). Türkiye de basımaşamasında. Bu kitaptaki bir şiir de Spahi:

Ezim kurd!

Tawanbarêhebûnekîbêmerz

û jiyanekîbêrêz

tawanbarêbêçimahebûnê

û bêçimajiyanê!

Çima li gundanbêyarim?

Çima li bajaranbêkarim?

çimajixwebêzarim?

çima li welatankoçberim?

çima bi salan e li zîndanan

êsîrim

jidestazadîyê…der.

KawaZêdîdışındaöneçıkanönemlişairlerdenbiriHesenRuşen, bir diğeri de İsmail’dir. İkisinin de çıkankitapları var. İsmail,yazdığıdevrimcişiirlerileöneçıkanşairlerdenbiri; özellikle de sayınÖcalan ve siyasimücadeleüzerineyazdığışiirlerile latin yazmadaısrarınedeniilehedefolmuş, bir sürübaskıilekarşıkarşıyakalmıştır.Bunlardışında da onlarcagençşairdenbahsetmekmümkün.HasanRuşen de şiiralanındaismindenbahsedilenbiri.”Çiksay”adlıkitabınıngirişinde: ”Bu unutulanyurdumunhikayesidir” der ve ikişiirindehasretinişöyledilegetirir:

 

 

Ban dikimwe(bi)sîngekêtijişewat:

Ella xwedêcan!Weserêmeçi hat?

 

Egerarêdilê min ser hilînê

Berfêserêçiyandeşewitînê

 

Egerkunîrê (birin) dilê min ser vake

Çavênxwedêtijêhêstirdeken

 

 

 

Welatê min! Welatêketiyewerbî!

Welatêçavtêr û zikêbirçî!

 

Welatêdilkunîşk û rîşêrîşê!

Bangîdekim sa te rahemîşe

 

Bangîdekim sa te rawe (bı)kulaman

Weçavêwehêstir û tijêerman

 

 

Şiirin Xorasan Kürtleri arasında gelişkin olmasında geleneklerin ve elbette dutar (saz) ın rolü de yadsınamaz. Her evde bir dutar ve şair bulmak mümkün. Belki herkes bunu kağıda dökmüyor ama çoğu söylüyor veokuyor. Bunun için özellikle de ‘sexışti’ dedikleri üç mısralı, kafiyeli şiir çok gelişkin. Halk arasında çok yaygın. Bunun dışında modern stilde yazan ve ulusal düzeydeki sorunlara uzak kalmayan birçok şairde mevcut. Bunların büyük bir kısmı devlet baskısı altında olduğunuhatırlatmak lazım. Hepsinin etrafı çevrili, sınırlandırılmış ve başkası ile ilişkiye geçmesi engelleniyor. Özellikle de dışardan gelen biri ile, latin Kürtçesi ile yazan birinin bu şair ve yazarlar ile ilişkiye geçmesi kırmızı çizgileri aşmak gibi birşey.

Orada olduğum müdette bu çevre ile ilişkiye geçmek istedim. Bazıları meseleyi bildiği için telefonlara yanıt vermedi, bazıları zamanım yok dedi ve bazıları da sorgulandı. Latin Kürtçesi ile yazan, ulusal sorunları, özgürlüğü dile getiren tanıdık bir şair, bunda ısrar edince ünlü bir yöneticinin danışmanlığından normal bir öğretmenliğe indirildi. Bir diğeri önemli bir görevden atıldı, bir sene zindana konuldu ve şimdi 24 saat gözlem altında…

Bu konuda devlet baskısına bir örnek verirsek konu daha iyi anlaşılır: İki ay önce (Haziran 2019) Esferayın Şiir Encümeni (Esfarayın gençleri) bir şiir gecesi düzenlemiş. Birçok şairin yanında yazar Kelimullah Tewahudi, şiar Eli Rıza Sipahi, şair Mahbubeyi Saadetmen, şair Şerko ve araştırmacı yazar Goli Şadkam da davet edilir. Bunlar Meşhetten yola çıkar ve Şirvan’a gelir. Şirvan da da onlara şair İsmail ve Dr Ferhadi de katılacak ve yollarına devam edecekler. Şirvan’da bunlara bir telefon gelir ve Eli Rıza’nın gelmemesini isterler. Derin devletten birileri şiir encümenini arayarak Spahi’nin katılmaması gektiğini iletir! Encümende katılımcıları arayarak kararı bildirir. Şairler de kendi aralarında karar vererek hiçbiri gitmez. Bu olay büyük tartışmalara neden olur. Halkın da dediği gibi ‘devlet içinde devlet var ve biri diğerini kontrol edemiyor.’ Çünkü iki sene önce Eli Rıza, Hameney’in daveti ile Tahran’a gider, şiir okur ve sorunları dile getiren bir mektup sunar. Ama devletin içinde esas olan ‘derin devlet’ olarak adlandırılabilecek olan istihbaratın uygulamaları…Diğer yöneticilerin söyledikleri ikinci plandadır veya onun yanında fazla önemli değildir.

Devletin, araçları vasıtası ile Xorasanlı yazar ve düşünürlerden istedikleri şunlar: Devlet hakkında kötü söz söylemeyin, eleştirmeyin ve yazmayın. Latin alfabesi ile yazmayın. Kürt bayrağını kullanmayın ve asmayın. Kürt giysilerini kullanmayın! Bunlar resmi ama yazılı olmayan ‘derin devlet’in istekleri. Eminimki resmi olmayanlar arasında da; dışardan gelen Kürtler ile ilişkiye geçmeyin, dışarıdaki Kürt panel ve seminerlerine katılmayın ve dışarıdaki dergi ve gazetelere yazmayın gibi istekler de var.Bunun ıspatı, dil çalışmaları için İstanbula birkeç kez giden bir dilbilimci,derin devlet tarafından sorgulanması ve korkutulması gösterilebilinir…

Devletin dışarıdan gelenler ile ilgili paranoyası, korkusu var; bu açık bir durum ve fazla gizleme gereği de duymuyorlar. Buna örnek olarakkonuştuğum bir Kürt polisinin söylediklerini verebilirim. Kendisi:”Dışarıdan gelen biri ile konuşursak, bize: ‘Devletin gizli sırlarınımı verdin? Siz ajanmısınız? Gibi sorular sorar, derhal sorguya çeker ve işten atarlar” demesi herhalde herşeyi anlatıyor.

Xorasan da şiir esasında halkın bastırılmış ruhunun sesi ve isyanıdır! Halk; bastırılan duygu, düşünce ve özgürlük istemlerini şiir vasıtasıyla dile getiriyor. Bu bir çığlık ve zülme isyanıdır; yaygın olmasının nedeni budur!

Kitap ve Dergi:

Faal olarak yazanlar Kelimullah Tevahudi, Eli Rıza Sipahi, Dr Ali Rahmati, Nida, Şerko, İsmail, Goli Şadkam, Y. Elewi Ferd, Hesen Ruşen ve benzeri şahıslar. Kelimullah ve Dr Ali genelde tarih üzerine olan araştırmaları ile tanınır. Özellikle de Tevahudi 30 dan fazla araştırma kitabı yazmıştır. Goli ile Elewi Ferd çocuk kitapları yazarları, diğerleri de şiir yazımını öne almıştır. Tevahudi son yıl Xorasan Kürtleri arasında büyük eleştirilere maruz kalmış. Bunun da nedeni, Güney Kürdistan Hükümetinin onu davet etmesi, Tevahudi’nin ödül merasiminde sayın Barzani’nin elini öpmesi (ben görmedim) büyük eleştirilere neden olmuş. Onun gibi Xorasan Kürtlerine ve kültürüne büyük hizmetleri dokunmuş birinin, kendisinden küçük olan Barzani’nin elini öpmesini halk kabullenmiyor. Bunu eleştiren aydınların da meseleye ideolojik baktığını belirtmek lazım. Kendisine 50 bin dollar para verildiği de söylentiler arasında.

Xorasan’da kitap basımı okadar kolay bir iş değil. Aydınlar kendi imkanları ile kitaplarını basıyor ama zaten düşük gelirli olan bu insanların fazla kitap basmasını beklemek mantıklı değil. Bu nedenledirki birçok aydının, basıma hazır onlarca kitabı var ama basımına gücü yetmiyor. Devlet de bu konuda yardım etmiyor. Bir kitabın yaklaşık basım masrafı 600-800 euro.

Xorasan aydınları 20 yıl önce, Kurmanci latin ve farsça dilleri ile ‘Kurmanj’ adlı bir dergi çıkarıyordu. Daha sonra bu ‘Suweyda’ adında bir dergi ye dönüştü. Dergiye kızının ismini veren Spahi bunun çıkmasında öncülük yapmış ama birkaç senelik yayın hayatından sonra son dönem yayını durdurulmuş. Bunun nedenleri de şunlar: Sermayedar Axaye Rehimi’nin vefatı, Kürtlerin okuma ve yazma alışkanlığının olmaması, finansman sorunları ve devletin baskıları nedeniyle yayın durdurulmuş. Aslında fazla şaşırtıcı olmayan nedenler ve heryerde karşımıza çıkan nitelikte. Bu konuda dış Kürtlerin yardım elini uzatması gerekir. Avrupadaki Kürtler için çok cuzi miktardaki bir maddi yardım,Xorasan aydınların birçok sorununu halledeceğini bilmek gerekir. Bu aydınların sorunlarından ziyade, orada yaşatılmaya çalışılan kültürümüze, dilimizeve halkımızın geleceğine el uzatmak anlamına gelir. Ortak faaliyet olan derginin durdurulması aydınlar arasında bir morla bozukluğuna ve umutsuzluğa neden olmuş, neredeyse çoğu işin peşini bırakmak konumuna gelmiş.

Dil:

Bugün Xorasan da kürtçe konuşmanın büyük bir tehlike altında olduğunu söylemek abartı değil. En son 16 yıl önce gitmiştim, o zaman köylerde kürtçe konuşulurdu ama şimdi bu yerini farsçaya bırakmış durumda. Daha önce Meşhed’teki Kürtler evlerindekürtçe konuşurken şimdi bu farsçaya yerini bırakmış. Bazı aydınlar dışında bu konuda caba harcayan, dilin kaybolmaması için telaş içinde olan kimse de yok. Kısacası dil için tehlike çok büyük!

Halk, devamlı devlet TV larını, oradaki dizi filmlerini ve çocuk programlarını izliyor;  devletin kurtçe dilli olan kanallarını bile seyretmiyor, onları umursamıyor ve bu konudaki rahatlıkları insanı hayrete düşürür derecede. Çok sevdikleri müziklerini bile yavaş yavaş terk ederek farsça lümpen müziğini dinlemeye başlamaları endişe verici. Bunun önüne geçmenin biricik yolu da yine müzik, dergi, gazete ve kitap. Bu konuda Xorasanlı müzisyenlerin klasik okuma alışkanlıklarını değiştirmeleri, zamana yanıt olabilecek okuma tarzını yakalamaları gerekir. Bu konuda dış Kürtlerin de elbet yardımı olabilir. Kürt müziğinin popüler olan parçalarını, özellikle de gençlere ve çocuklara hitap eden müziğin orada yaygın bir şekilde dağıtılması gerekir. Bunu, oraya gezmeye gidenlerin yapabileceği gibi, kurumlarımız da çeşitli çalışmalar yaparak yardımcı olabilir…

Düğünler:

Xorasan Kürtleri arasında düğünün çok önemli bir yeri var, düğünlerini ulusal değerlerin sergilendiği bir gösteriş alanına çeviriyorlar. Burada öncelikle Kürt müziği yaygın bir şekilde çalınıyor.Bunun yanında Kürt ulusal giysilerinin sergilendiği önemli bir platforma dönüştürülüyor. Kürt giysilerinin olmadığı bir düğün onlar için sönük geçen ve başarılı olmayan bir düğün. Yine, Kürt halayının baştan sona kadar oynanması da önemli bir aşama.

Düğünlerde kadınlar genelde kırmızı rengi giyor, sarı da var ama genel kırmızı; kadın ile kızları ayırmak için ayrı renkler kullanılıyor. Evlenmemiş kızlar sarı renkli fistanları giyerken evliler kırmızı giyor. Bu kız arayanların işini kolaylaştırırken, evli kadınlara bakılmasının da önüne geçiyor. Buna benzer bir başka gelenek de kapı tokmaklarıdır. Kapıların dışına iki tokmak asılıyor, küçük olanını kadınlar kullanıyor ve bir kadının kapıyı açmasını gerektirir. Büyük ve tok sesli olanı da erkekler içindir. Düğünlerde erkek gömleğinin rengi kırmızıdır, şalvarı da siyah. Ayakabılar kırmızı deriden yapılmış çarık, çoraplar uzun ve ayakabıların derisinden yapılmış uzun ipler çorabı dizin etrafında sarmalar.Belde kuşak, boyunda büyük bir mendil ile iyi bir savaşçı giysisi görünümü verir ve rahattır.

Xorasan Kürtlerinin halayları farklıdır. Alevi Cem’indeki ibadete benzer. Oyuncu hem kendi etrafında hemde büyük halkada döner. Birbirinin elini tutmazlar. Bana göre, yasaklar ve baskılar nedeniyle bu Kürtler din ayinlerinin kaybolmaması veya onların yaşatılması için bunları halay formu ile kamufüle etme yoluna gittikler. Bunun için oyun tarzları diğer Kürtlerin halayından farklı.Şahısler ferdi oynar, hem kendi etrafında hemde hepsi beraber dönerler. Dünya sistemine benzer. Bunun, müslüman baskısının en şiddetli olduğu dönemlerde, ibadetlerinin yasaklanması veya ölüm getirmesi nedeni ile, ibadet şeklinin halay formuna dönüştüğünü düşünüyorum.

Düğünlerde, kadınlar kafalarının üzerinde ‘Tubar’ dedikleri sinilerin üzerinde gelinin eşyalarını getirirler. Kadınlar sıraya dizilir ve kafalarının üzerinde süsledikleri şeker, yağ, pirinç, un, ayakabı, giysi, çanta vs yi getirir ve gelinin önüne bırakırlar.

Bunların dışında, düğün meydanın ortasında, bir ateşin üzerine ‘üzerlig’ koyarak düğün boyunca yakıyorlar ve bunun kokusunun kötü ruhları dağıtacağına inanıyorlar. Bu düğün ve nişanlarda devamlı yakılır veya insanlar arasında dolaştırılıyor. Sanırım bu gelenek bütün Kürtler arasında bulunur ama daha önce şahit olduğum için biliyorum ki Orta Anadolu Kürtleri arasında da daha önce bu vardı.

Nişan:

Söz kesildikten sonra ‘şeker kırma’ günü için söz alınır. O gün iki büyük şeker kız evine getirilir, aileler ve büyük erkekler toplanır. Şekerler bir kabın içinde bir yaşlının önüne bırakılır. Bu şekerleri kıracak olan yaşlının:

  1. İki kadınla evli olmaması;
  2. Karısının ölmüş olmaması;
  3. Ahlak ve terbiyesinin iyi olması;
  4. Toplum içinde sevilir, güler yüzlü olması;
  5. Her konuda örnek biri olması; gerekiyor. Ancak bu özellikleri taşıyan biri şekerleri kırabilir. Bu istekler aynı zamanda damat adayında da olması gereken özellikler ve temeniller.

 

 

 

Mazenderan

Kayıp bir aşiret ve onun savaşçıları:

Mazenderan yolundayım.Mazenderan da Canbegi aşiretinin izini bulmaya çalışıyorum.  Canbegler, Osmanlı ve Türk tarihçileri tarafından Oğuzların 24 kolundan biri olan Beğdili’lere bağlanır. Beğdili ismi, Türk nufüs memurlarının ve yazarlarının uydurduğu bir isim. Genelde osmanlı yetkilileri Kürt nufüs sayımlarını yaptıklarında, defterlere yeni isimler veya kafalarına gelen isimleri Kürt aşiretlerine takmış.Bu da bizim işimizi çok zorlaştırıyor. Örneğin: Reşi aşiret fedarasyonuna ‘Helep Türkmenleri’ ismini takmışlar ve buna göre kayıt yapmışlar. Bu durumda aşiretin gerçek Kürtçe ismini bulmak zorlaşır. Beğdililer bir aşiret fedederasyonu, içinde çok aşireti barındırır, zamanla aşiretlerin isimlerinde değişimler olmuş veya fedarasyon dağılınca içindeki aşiretler kendi isimlerini kullanmışlardır. Genelde de aşiretin büyük bir şahsiyetinin ismi aşiret ismi içinde kullanılır. Elimde Canbeg Tarihini konu alan bir kitap çalışması var. Xorasan Canbeglerini araştırmak için onları aramaya başladım. Bölgede olduklarını biliyordum ama izini bulamamıştım. Aydınlara sordum, kitaplara baktım, internet üzerinden aramaya koyuldum ama ana Xorasan da izlerini bulamadım. Daha sonra bir arkadaş onların Mazenderan da olduğunu söyledi. Mazenderan eyaleti Hazar Denizi’nin güneydoğusuna düşen bölge. Mazenderanın başkenti Sari şehri ve Meşhed’ten uzaklığı 700 km. Rehberimle gece yarısı yola çıktık. Meşhed, Aşxane, Quçan, Bojnurd yolundan ilk hedefimiz ve durağımız Gorgan şehri olacaktı.

Kuzeye doğru yol aldıkça havanın soğuduğunu ve nemlendiğini gözlemledik; yolun iki tarafındaki ağaçlar da neredeyse yolun üzerinde birleşecek duruma gelmiş. İklim kuzey Avrupa iklimi gibi nemli, yağmurlu ve heryer yemyeşil.

Var olan yüzeysel bilgilere göre Nadir Şah onları Mazenderana getirmiş. Getirmesindeki amaç da kuzeyden gelen Rus, Türkmen ve Özbek akınlarını durdurmak ve bu savaşçı halk ile sınırlarını korumak. Anlaşıldığı kadarı ile Xorasan bölgesinden, yani Bojnurd’tan Mazenderan a kadar olan dağlık ve ormalık bölge, uzun bir süre Canbeg Hanlarının hükmü altındaymış. Ama savaşlar sonucunda yurtlarını kaybetmış, dağılmış, kaybolmuş, asimile olmuş ve sonradan Mazenderan’ın başkenti Sari çevresine gitmişler.

Canbeglerin; “Şükür Beg adında çok nufüslu bir liderleri bulunuyormuş. Qacarların lideri Feteli Xan Qacar ile zıtlaşmaları varmış. Şükür Beg’in Sebzıwar hududundan Cacerme, Minudeşt, Finderesk, Aliabadı Kutur, Kelate Kanuni, Gumbeti Kawuse ye kadar bir beyliği veya hükümranlığı varmış. Dağlık ve ormanlık bir bölge. Feteli xan da bir Kürt düşmanı imiş. Birgün büyük bir kuvvet ve modern silahlar ile aniden Esterabada saldırır, Şukur Begi öldürür ve Kürtler dağılır. Şükür begden sonra Xan Abdullah Canbeglerin lideri olur. Ağa Mıhemmed Xan da Feteli’nin kardeşi ve rakibi. Abdullah ile birleşir ve kardeşini yenerler. Bu nedenle Ağa Mıhemmed Xan, Sari yı Canbeglere verir. Sonra Xan Abdullah, Rıza Quli Xan ile birleşir ve Ağa Mıhemmed Xandan kopar. 1195  (1195+579= 1774)”Canbegler daha sonra gelişen Rus saldırısında büyük kahramanlıklar göstermişler, canlarını vermişler ama Rusların ilerlemesini durdurmuşlar.

 

Görüldüğü üzere Canbegler önemli yerler tutumuş, önemli görevler almışlar ve çok kritik savaşlarda yer almışlar, kahramalılar göstermişler ama sonunda kendileri bir baltaya sap olamamış.Dağılmış, asimile olmuş, mezarları bile bugün sahte türbelerin altında kaybolmakla yüz yüze…

Bunların izini bulmak için ilk durağımız Gorgan. Gorgan nufüsunun yüzde dördü Kürt. Xorasan’dan da gelenler çok. Orada bir şair ile karşılaşıyoruz. Kendisi Deregez şehrinden, emekli olmuş ama Kürtçe aşığı olan bir insan. Aslında bütün Kürtlerin kendisini örnek alması gerekir. Çünkü ailesi, akraba, komşu ve tanıdıklarını toplayarak bir dernek açmış ve bu dernekte Kürtçe kurslar veriyor. Torunlarının bile güzel Kürtçe konuşması bizleri gururlandırdı.

Gorgan’dan Korfu, Benderegez, Caluga (Türk, Gileki ve Fars), Beş, Beşer, Nıka, Zeyda Jor ve Jer yerleşim alanlarına gidiyoruz. Bunlarda çok Kürdün yaşadığını ve çoğunun asimile olduğunu duyduk. Buradaki şehirler veya kasabalar arka arkaya sıralanıyor, sınırları hemen hemen yok ve hangisinin hangi olduğunu bilmek zor. Sonunda Nıka da Canbegleri bulduk!Yaşlıları hariç diğerleri asimile olmuş! Yaşlılar ile biraz Kürtçe konuştuk, konuştukları dil ve yüz hatları ile dış görünüşleri Canbegleri veya Malatya’lıları hatırlatıryor ama Kürtçe’yi bile çat-pat konuşuyorlar. Birbirimizi anlıyorduk ama Xorasan’daki gibi akıcı ve zengin bir Kürtçe değil. Yaşlılar, Canbeglerin burada dağıldıklarını dile getirdiler. Burada Canbekli olmak bir “imtiyazdır” dediler. Gösterdikleri kahramanlıklar ve ülke savunmasına katkıları tarifsiz imiş. Kendi anlatımlarına göre buradaki Canbeg insanları büyük cüselere sahip, devleri andırdıklarını söylediler. Tanıştıklarımızın önemli bir kesimi de dev gibi cüseli, kuvvetli, hemen hemen iki metreye yakın boyları, geniş vucutları, büyük el ve ayakları var.

1210 (230 önce)                                                             Molla Hesen Xan Eli Kurd

Canbeglerin kendilerine ait mezarlıklarının olduğunu, hanların ve aşiret üyelerinin mezarlarının bir kısmını bulma şansımız oldu. Oradaki Canbegliler ile mezarlığa gittik. Kendilerinin de uzun bir zaman gelmediği anlaşılıyordu, Çünkü mezar yerlerini bulmada güçlük çektiler ve bu mezarların olduğu yerde yapılan büyük bir türbeye tepki gösterdiler. Türbe olduğundan fazla büyük, çoğu mezarın türbe binası ve çevresi altında kaldığını söylediler. Açıkça belli oluyorduki türbeye verilen önemin binde biri mezarlara verilmiyordu. Bu olaydan anlaşılıyordu ki bunun kararını verenler mezarlığı ortadan kaldıracak ve yerine başka biri adına türbe yapılacktı. Kısacası o topraklar için canını verenlerin üzerine ırkçılık toprağı çekilecek ve sistemi ayakta tutan bir araç oluşturulacaktı. Toplumun din ile yönetilmesi belki daha kolaylarına gidiyordu… İşte sistem Canbeglere olan borcunu böyle ödüyordu (!) Oradakilerin büyük cabaları neticesinde, çoğu yerde toprağı eşeleyerek, buldukları taşların üstünü temizleyerek bazı mezar taşları bulabildik. Küçük olanı üzerinde ‘Molla Hesen Xan Eli Kurd’ yazıyordu. Diğerlerinin üzerinde de çeşitli isimler var ve enaz iki asırlık mezartaşları. Yakın bir zamanda bunları bulmanın da mümkün olmayacağını şimdiden söylemek olası.

Bu bölgede ve Sari çevresinde yaşayan Canbegler tamamıyla dağılmış ve asimile olmuşlar. Sari ye Xalxal bölgesinden de çok Kürdün geldiğini burada eklemek gerekir. Kısacası Sari, Nıka, Zeyda gibi alanlarda çokça Kürt köyü ve yerleşim yeri var, çoğu diğer halklar ile karışmış. Adından da anlaşılacağı üzere Kurdkoy denilen bir yerleşim yeri var, budaeski bir Kürt mahallesi, şimdi bir şehir. İlk yerleştiklerinde bir Canbeg mahallesi imiş ama şimdi hepsi asimile olmuş.

Burdaki Canbegler çok cana yakın, yardım sever ve dost bakışlı. Bizim gelişimize çok sevindiler, bizimle fotoğraf çektirmek için yarıştılar.  Burada yaşayan Kürt ve diğer halkların rejime çok tepkili olduğunu da söylemek mümkün ama korkuyorlar. Korktukları lafları kulağımıza söylemeyi tercih etiler…

 

 

Xalxal Kürtleri:

 

Müziği unutturulan halk:

Bir bölgeye araştırma için giderken en zor olan iş, ilişki ağını oluşturmak!Bazen şansın yardım etmesi gerekir, yoksa işin çok zor! Uçakta iken bu teredüt içimi kemiriyordu ve başarılı olmak istiyordum ama şansımız da fazla gözükmüyordu, çünkü kimseyi tanımıyorduk.

Uçak Gilan eyaletinin başkenti olan Reşt’ e inince çok nemli ve sıcak bir hava ile karşılaştık. İndiğimiz yerin kuzey doğusunda 50 km uzaklıkta da Kürtler vardı. E/amarlu Kürtleri. Dulqadır beyliğinin dağılmasından sonra Osmanlı ve Akkoyunlu devletlerinin baskıları sonucu buraya gelen Kürtler. Geneli Reşi aşiretinden. Bunların parçaları Kırşehir de, Kızılırmak nehrinin kenarındaki köylerde yaşayan ve Etmanki olarak bilinen Kürtler. Bunlar hala Kürtçe konuşur ama diğer Kürtler ile ilişkileri hemen hemen yok.

Reşt’ten Xalxal şehrine taksi ile gitmek gerekir. Kürt bir taksiciyi bulmaya çalıştık olmadı, bahtımıza bir Türk düştü. Tip olarak şaşılacak derecede bir Kürde benziyordu ama ben Türküm diyordu ve telefonda Türkmence konuşuyordu. Xalxal yoluna koyuluyoruz, heyecanlıydım çünkü çok merak ettiğim bir Kürt bölgesini ilk defa görecektim! Sık ormanlar arasından Gilan dağlarının doruklarına vardık. Bu bölge, Mirza Koçek Xane Cengeli adındaki bir Kürt kahramanın da yurdu. Bu konuyu köşe yazıma aldım, oradan okuyabilirsiniz… Köylüler, koyun budlarını yol kıyısındaki barakaların önünde asmışlar ve isteyenlere yemek yapıyorlar. Zindan denilen bir köyde konakladık. Dağın tepesi, aşağıdaki vadiler sis dolu ve aşağısını görmek mümkün değil. Sadece yukarı yamaçlarda kurulan Taliş köylerini görebiliyoruz. Tarifi imkansız şahane bir manzara! Dağın öbür tarafına geçince birden bire doğanın ağaçsızlandığını, dağların çıplak olduğunu gördük; nemle alakalı olduğunu söylediler ama güneş görmeyen bir bölge olduğu için bununlada alakası olabilir. Dağın arka yamacı dağınık evler ve koyun sürüleri ile dolu.

Akşam üzeri Xalxal’a varıyoruz. Bütün kuzey İran şehirlerinde olduğu gibi Xalxal da dağların arasında kurulmuş. Girişinde gözleri ile bizi aramadan geçiren polis barikatı var. Dağlar nedeni ile şehrin yerleşim alanı uzun. Şehir merkezinde durduk. Şansımız yaver giti ve internet üzeri bir yazar/şairi bulduk ve bizi bekliyor. Dostumuz, eski kültür kurumu başkanı, durduktan kısa bir süre sonra yanımıza geldi.Şoförümüzün de hocası çıktı! Kısa boylu, esmer, zayıf ve kafa şekli bir üçgeni andıran sempatik bir Kürt. Daha önce tanışıyormuşuz gibi bizi sıcak selamladı, hasretle kucakladı. Evine gittik.

Arkadaşımız Kürtçe: ”Ben buradan Avrupaya kadar sevindim ki siz buradasınız. Bugün saf ve temiz kalplerimiz birleşti. Biz artniyetsiz insanlarız, kalplerimiz avuçlarımızın içinde ve öbür tarafları görünür” dedi ilk konuşmasında. Kürtçe konuşurken karşımda bir Maraşlı’nın oturduğunu sanıyordum. Hareket, mimik, konuşması, dili, kelimeleri ve sempatikliği Maraşlıların kopyası idi. Hanımı’nın:”Wiii, siz şimdi Farsça bilmiyormusunuz!?” u defalarca tekrarlaması ve çok acaibine gitmesi çok hoştu. Oğlu:”Biz Xalxal da Kurmanclar için bir merasim yaptığımızda Türkler çok zorluk çıkarıyor ve terslik yapıyorlar. Bahaneler bulup engellemeye çalışıyorlar. Burada din çok güçlü olduğu için, din (şia) yolunu kullanıyorlar ve bize: ‘İmamlara saygısızlık yapmak istiyorsunuz,’ gibi yakıştırmalar yapıyorlar. Farslar, Türklere çok eziyet ettirdi ama onlar da acısını bizden çıkarmak istiyorlar!” diyordu.

Ertesi gün, dostumuz hastalığı nedeniyle bizimle gelemeyeceğini ama bize bir Kürt taksici bulacağını söyledi. Çarşıda birini aramaya koyuldu. Birkere şansın yaver gitsin! Tam istediğimiz bir kişi tesadüfen orada bulundu. Bu yeni dostumuz bir hozandı ve bütün köyleri ile insanlarını tanıyordu.

Şehrin kuzey batısından Erdebile doğru yola çıktık. Şehir çıkısı Erdebil 105 km yazıyordu. 10 km yol aldıktan sonra, sağ tarafa, dağlara doğru bir yol ayrılıyordu. Taşlı, tozlu, kuru ve toprak bir yol. Xalxal da toplam 24 Kürt köyü var, bunların 18 köyü bu bölgede, birarada. İkisi Xalxaldan 30 km uzak ve asimile olmuş; diğer dördü de Xalxal’ın 80 km uzağında.

18 köyün yarısı Şatranlu aşiretinden, diğer yarısı da Xaltanlu aşiretinden. Bir aşiretin iki kolu gibiler ama dillerinde ufak bir fark var. Biri maraş Kürtçesini konuşurken diğer Adıyaman şivesi ile konuşuyor. İki aşiret demelerine rağmen iki farklı aşiret fedarasyonu üyesi oldukları seziliyor. Ki yaptığım araştırmalar bunu doğruladı. Köyler, dağlardan süzülen iki cılız çayın kenarlarında,dağ yamaçlarında kurulmuş.

Çok fakir köylerde yaşıyorlar. Ekilebilecek toprakları az, dağlık. Geçim kaynağı bağcılık ve hayvancılık üzerine. Bu nedenle çoğu köylü şehirlere gitmek zorunda kalmış.Çoğunun Tahran ve Sariye gitmiş.

 

Buradaki Kürtlerin en büyük özelliği müziklerini unutmuş olmaları! Evet Kürtçe müzik, şiir, türkü, makam yok! Yaşlılara sordum bunun en az 100 öncesine takabül ettiğini tahmin ettim. Bunun nedenini bulmak zor ama tahminim şu: Buraya gelip yerleşmeye karar verdiklerinde, bölgenin hakim hanı bir Türk imiş. Lakabı Acem Ağa imiş. O, Kürtlere yerleşme izni vermez, bu nedenle Kürtler dağlık bölgelere geçerek yerleşmiş.Buraya müdahale etmemiş çünkü buranın kimseye bir faydası dokunmaz, taşlı, kurak bir dağ! Büyük bir ihtimaldir ki bölgede hakim olan bu Türk hanının Kürt müziğini yasaklamış olması.

Bu unutmanın arkasında uzun süreli bir yasağın olduğunu tahmin ediyorum. Yoksa halkların en son kaybedecekleri kültürleri müzikleridir. Dillerini, giysilerini, geleneklerini kaybedebilerler ama müziğin kaybolması olağan dışı birşey. Bunun dünyada bir örneğinin olduğunu sanmıyorum.Nedenin yasaklama olduğu büyük bir ihtimal.

Bir Kürt                                                                         Talişli bir kadın

Birtek halk ozanları var ve oda Türkçe çalıyor. Bundan şikayetçi ve kürtçe türkü ile makamlarını öğrenmek istiyor. Bunun için az miktarda para, bazı müzik enstrümanları (saz, kaval), Kuzey Kürdistan’ın bazı hafif parçalarını (Şemdin, Kahtalı Mıço, Ergin benzeri) okuyan hozanların CD’leri ve İran içinden bir müzik öğretmeni lazım. Parasal yanı hal olursa diğerlerinin kolaylıkla yoluna gireceğini tahmin ediyorum. Şuan çaldıkları saza ‘Qapuz’ adını veriyorlar ve bir Azeri sazı ki göğüsten çalınıyor.

Bu Kürtler arasındanHesen Semedzade adında bir yazar da çıkmış ve bunlar hakkında iki ciltlik kitaplar yazmış. Kitabının tarih bölümünde buradaki Kürtlerin Şıkakilerden koptuğunu ileri sürüyor. Bu tamamiyle hatalı ve yanlış bir görüş, çünkü bu Kürtlerin tarihsel geçmiş itibari ile Şıkakiler ile bir ilişkisi yok. Onun dışında şive farkları var, bunun dışında dış görünüş itibari ile, bazı gelenekleri ve dilleri itibari ile gözle görülür derecede farkları var. Ayrıntıları yakında çıkacak kitabımda okuyabilirsiniz ama kısaca şunu demek gerekir ki bunlar Dulqadıroğlu beyliğinin çöküşünden sonra dağılan Kürtler. Maraş, Malatya, Adıyaman, Sıvas çevresinden gelmişlerdir. Zaten sosyal yaşam ve kültürleri ile buraya ait oldukları görülüyor.

Burdaki insanlar ‘Gırve’ adını verdikleri yaylalara da çıkıyorlar. Etrafında yaşadıkları Gilan dağlarının batı tarafına Kürtler, doğu tarafına da Talişler konmuş ve hayvanlarını besliyorlar. Bu komşuluk bazı sosyal ilişkileri de geliştirmiş. Bu evlilikler, kız kaçırmalar vs şeklinde toplumlara yansımış. Talişler kendi hallerinden memnun, devletten istedikleri fazla birşey yok.  Dilleri ve adetleri Kürtlere çok benzer bazı Kürtler bu dilide konuşuyor.

Kurmanci    Talişi                                  Kurmanci    Talışi

Ez                 Çima                                   Tu                 Tîş

Em                Emero                                 Here              Bîş

Were             Bê/buwere                          Bixwe           Nunbe

Pez                Pêz                                      ga                  ga

Rakev           Bîxîz                                   Rabe             pêpe

Av                 o                                         jin                 jen

Zar                zûwe                                   roj/ro             ro

Şev                şengo                                  dar                 les

Qîz/keç         gîz                                      Ku da terî?    Ku da başîş?

Bav               babo/peder                         dayık             nene

Tilî                engûşte                               ser                 ser

Çav               çav                                      poz                bînî

Dev               dev                                      rune               binîş

 

Xalxal Kürt köylerinde hala Kürtçe konuşuluyor ama bu Xorasan Kürtçesinden biraz farklı, tam Kuzey Kurdistan Kürtçesi de değil, kendisine has bir form almış ama anlaşılıyor ve Maraş-Malatya Kürtçesini hatırlatıyor. Yaşlıların konuşmaları net ve kolay anlaşılıyor. İçinde Türkçe kelimeler biraz fazla ve bunları kendileri ile Kuzey Kürdistan dan getirdiklerini tahmin ediyorum.

Yazarlar:

Xalxal Kürtlerinin bir yazarı ve birde şairi var. Yazarın adı Hesen Semedzade ve yöre Kürtleri üzerinde iki ciltlik bir kitap yazmış. Kendisi şuan Tahran da ve polis olarak çalışıyor. Şair de sayın Fethi, iki şiir kitabı yayınlanmış biri dini şiirler, diğeride karışık. ‘İnqılabi İşq’ kitabı Kürtçe, Türkçe ve Farsça yazılmış. Oradaki şartlarda kitap basımının da kolay olmadığını eklemek lazım. Geliri az olan insanlar kitap yayınlarken bütün imkanlarını zorlamak zorunda. Bir şiirinde şöyle diyor:

Were şevitîmjiqemêîşqa te eyyarrr, were!

Agirêdilê min belkîbikîsar, were!

Carekêketbîra min, sed carezdimirime

Rehma te bêbi min eyyar, yarhercarwere!

 

Bejêbimir, yakubimîn,bejim ser çavê min

Weremaqûrbane te bêvaheykelê min î jar, were!

Kulaxê min î li ser te, kengêbibî ser sinde te

Li xewêxweşjîbimez, min bike dîdar, were

 

Fethîasaraxwetune, tu yîasara min î

Tu nebî, tunejiwîbizanî asar, were

 

Fethî

 

Sonuçolarakşunudemekgerekir: Xorasan, Mazenderan, Gilan ve XalxalKürtleri’ningözüdışardakikardeşlerininüzerinde. Özellikle de Avrupdayaşayanlarınomuzlarınabüyükgörevlerdüşüyor. Bu bölgedekiKürtlerin bir sürüzorluğu var ve bizler el uzatmasakyakın bir zamandaasimileolacaklarınakuşkuyok. NihayetindeMazenderan’dakilererimişbile! Bizedüşengörevlerinbaşındailişkilerimizgeliştirmek, sıklaştırmak ve ısıtmaktır. Gidip-gelemeler bu insanlaraçokşeykazandıracaktır.Üzerimizdegözlerinve kulaklarınolduğubilinciiletatillerimiziburadageçirebiliriz.Buradakikültürümüzün, dilimizin ve insanlarımızınkaybolmasınıistemiyorsakmaddianlamda da desteksunmamızgerekir. Öylebinlercedolaragerekyok. İkibindolaraXalxalKürtlerineKürtmüziğinitekrarkazandırabiliriz. XorasanKürtlerinecuzi bir yardımileyeni bir dergiçıkarmalarınayardımcıolabiliriz. Baştaçocukkitaplarıolmaküzerebazıkitaplarınbasımınıüzerimizealabiliriz. Bu konudailk ve örnek bir adımıİsveçKürtEnstitusününattığınınmüjdesiniburadanverebilirim! Bu ve benzerikültürelilişkiler ve yardımlarile bu alanlardayaşayanKürtleringeleceğinikurtaracağımızaeminolmanızıisterim.

 

Xalxal’dan bazı manzaralar:

 

 

 

 

 

 

Şoreş REŞİ

2019.08.10

[1]Tercümelerini tam doğru yapmamış olabilirim.