Yaşar Kaya / Şoreş Reşî

Büyüğümüz, rahmetli Yaşar Kaya ile ilgili son zamanlarda bazı yazılar yayınlandı ve takip ettiğim kadarı ile bazıları bu fırsattan istifade ederek, Kürt mücadelesinde en kıymetli değerlerini feda edenleri karaladı. Son dinlenmesine çekilen bir insan hakkında bazı değerlendirmelerde bulunmak zor. Kendisini savunacak durumda değil, ama tam olmasa da bir dönemki dotluğumuzdan dolayı rahmetli ile ilgili bazı düşüncelerimi belirtmem gerekiyor.

Fırsatçılık yaparak karalama kampanyalarına girişenlere şunu hatırlatmak isterim: Özgürlük Hareketinin ‘aydınları olmadığı’ için değil, genel bir kucaklama yaklaşımı, anlayışı ve özgürlük hedefine varma ile her kesimi kazanma politikasıdır güdülen. Bunu dünyası küçük olanlar belki anlamaz ama gereken bu olduğu için her politikacıyı, aydını, sanatçıyı, uzmanı, ferdi sahiplenme ve her alanda Kürt birliğini sağlama stratejisidir yapılan. Düşmanların kesintisiz saldırıları bundandır.

Bilindiği üzere Yaşar Kaya ağabeyimiz, ‘klasik’ bir yazın ve kültür adamıydı; birçok esere imza attı, gazete genel yayın yönetmeliği, köşe yazarlığı yaptı. Aynı zaman da klasik bir burjuva siyaset adamıydı; maalesef kravatı, elbisesi ve ayakkabısının markası ile övünen ve diğer insanları hor gören bir yaklaşım sahibiydi. Zaten kendisini şahsen tanıyan herkes bu özelliklerini bilirdi.

Apê Musalar ile 49’lar davasından yargılandı, hapis yattı; DEP ve PKDW kuruculuğunu ve başkanlığı yaptı, derin devletin ölüm listesine girdi ve Avrupa’ya kaçmasaydı belki de Apê Musa gibi o da şehitler kervanına katılacaktı. Ama o daha sonra bu çizgisini koruyamadı. Evet, kendi deyimiyle ‘Kürt vadisinde savaşan bir gladyatör’dü. Gerektiğinde davasını yeminli Kürt düşmanlarına karşı cesurca savunarak, kendi çapında mücadelenin içinde bulundu. Kürt kültürüne, siyasetine katkısı oldu ve bu emeğini saygıla anıyorum. Bununla beraber bazı özellikleride vardı ki kendisine zemin kaybı yaşatmasına sebep oldu.

Bu nedenle rahmetli için ‘klasik’ deyimini kullandım, nedeni de sahip olduğu özelliklerdi. Başta siyasi tutarsızlıkları ona karşı Kürt kamuoyunda gönül kırıklığına sebep oldu. Bir ara, gazetemizde yayınlanan bir iki köşe yazısında sayın Barzani ve Talabani için yerinde olmayan tabirler kullanmıştı. Kendisine de böyle yazmaması gerektiğini söylemiştim ama kızarak haklı olduğunu söylemişti. Peki bu afalanmanın sonunda ne oldu? Yaşanılan bir türbülans ile soluğu sayın Neçirvan Barzani’nin büyük medya projesinin yanında yer aldı. Almasına diyecek birşey yok, tercihidir, alabilir. Ancak kucağında ünlendiği Özgürlük Mücadelesini karalamaya başlaması, geçmişi ile çelişerek ve bütün sıfatlarını aşındırarak yeni bir limana yelken açmasını Kürt kamuoyu affetmedi. Bu nedenledir ki cenaze merasimi ününe yakışır bir ihtişamda olmadı…

Türkiye’de yapılan referandumda, öngörüden uzak, en büyük ‘evet’ destekçisi oldu. Daha önce söyledikleri ve mücadelesi ile çelişerek, Hewlêr havaalanında Erdoğan’ı karşılayanlar arasında yerini aldı. İşte bu ve benzeri siyasi gel-gitler, kimi zaman doğrunun değil de güçlünün yanında yer aldığı kanısını yayarak Kürtler arasındaki sevgisini sınırlandırdı.

Bir başka önemli özelliğide beraber çalışma kültüründeki benciliği ve merkezciliği idi. Şahsiyet olarak maalesef çok sert, dominant, kırıcı, herşeyi ben bilirim; ben yoksam kurumda, çalışma da, başarı da yoktur anlayışına hakimdi. Kendisini merkeze koymayı ve herkesin onun talimatları doğrultusunda hareket etmeye zorlayan bir anlayışı vardı. Kürdistan Ulusal Kongresi üyesi iken bildiğim kadarı ile başkanlık için bazı kulislerde bulunmuştu. KNK bileşenleri de: ‘Adaylığını koy, üyeler seni seçerse, başımız üzerine’ yanıtını vermişlerdi. Ama rahmetli buna isyan bayrağı açarak kurumu da, şahsiyetleri de, Özgürlük Hareketini de neredeyse düşman ilan edecekti. Kendisi ile bu konularda çok sohbetimiz oldu ama: ‘Ben varsam kurumdur, yoksam yerin dibine girmelidir’ anlayışından vazgeçmedi. Ama bilindiği üzere ulusların devamlı gelişmesi de kurumları ile olur, şahıslar ile değil.

Bütün siyasi türbülanslar, öngörüsüzlük ve toplumsal hassasiyetlerin dikkate alınmaması ile günlük popülizm Yaşar Kaya gibi bir aydınımızın ve değerli bir yurtseverin Kürt halkı nezdindeki sevgisini aşındırmıştır. Aksi halde bugün her evde onun resimleri asılacaktı.