‘Zaza’ kavramının anlamı ve tarihçesi / Şoreş Reşi

Çoğu kez bir kesim Kürt’ün Horasan’dan Anadolu’ya geldiği tartışması üzerine yazdım; hala aynı yerde ve daha sağlam duruyorum. Dersim ve Alevi Kürtlerinin çoğu da ’Biz Horasan’dan geldik’ der. Türk tarihçileri ve eğitim sistemi de ’Horasan bir Türk yurdudur!’ yalanını kafamıza yerleştirdiği için hemen soru işaretleri başlıyor, kendi kendimize kuşkuya düşer, hatta kendi soyumuzdan bile şüphe etmeye başlarız. Elbet Kürtleri esir alanların, tarih ile kültürlerini çalanların imkanları fazla, psikolojik savaş ustaları ve uzmanları ile açıklarımızı bildikleri için aramıza kolayca ayrılık tohumları ekebiliyorlar.

Yayılan dezenformasyondan en çok etkilenenler de Kırmanckî (Kirdkî, Dimilî, Helkecikî) diyalektiğimizi konuşan bir kesim Kürt! Tarih ve kültürümüzü tam manasıyla bilmez ve öğrenmezsek bunun boşluğunu seni esir alanların doldurması kaçınılmaz. Onun derdi senin yok olman, dağılman, var olan enerjini kendine karşı kullanman, kimlik, güç ve iktidar sahibi olmaman. Bunu son zamanlardaki pratikten de artık anlamış olmamız gerekir…

Çok anlamlıdır ki 1985 yılından sonra ’zaza’ adlandırması, yakıştırması, kavramı uyduruldu ve yaygın bir şekilde gündemde tutularak halkın kafası karıştırılmaya çalışıldı. Bu yalanın arkasında psikolojik savaş aygıtının, buna alet olanın da, Türk olduğunu iddia eden Ebubekir Pamukçu olduğu biliniyor. 1985’ten sonra bu konuda birçok dergi, kitap, tez ve iddianın ortaya atılmasının nedenini araştırmaya değer. Aydınlanan halkımız bu yalanların psikolojik savaşın bir parçası olduğunu kısa zamanda öğrenince oyun büyük oranda tutmadı, boşa çıkarıldı. Buna önayak olan E.P bir şiirinde ’Ben Oğuz’um…’ der; bunu daha sonraki bir yazıda açıklayacağım. Ondan önce, ‘zaza’ kelimesinin aslını araştırmak önem kazanıyor. İlk defa ne zaman ortaya çıktı, tarihteki anlamı ve yeri nedir? İşin kolayına kaçarak, değerli Kürt yazar ve araştırmacısı Roşan Lezgin’e konuyu sordum; bir yazı ile yanıt verdi:

”Zaza sözcüğüne tarihte ilk kez Evliya Çelebi’nin (1611-78) Seyahatname’sinde rastlıyoruz. Seyyah, bu kavramı, kendi başına bir isim değil de bir lakap olarak “Ekrâd-ı Zaza” ve “aşiret-i Zaza” şeklinde, tamlayan olarak kullanmış. Yakut el-Hemavi (1179-1229)’nin kitabı Mucemu’l-Buldan’da “yaylaklar” anlamındaki çoğul “Zewazan” sözcüğü geçiyor; ’bu bölge, Ermeniye dağları, Azerbaycan, Diyarbakır ve Musul arasında kalıyor. Halkı Ermeni ve Kürttür’ deniliyor. Sonra, Belazuri (ö. 893)’den aktararak ’İyad b. Ğanem Cizre fethinden sonra, Hicretin 19. yılında Zewazan yoluyla Karda ile Bazadba’ya gitmiş’ diyor. El-Hemavi, İbnul Esir (1160-1234)’den şu bilgileri aktarıyor: “Zûzan, Dicle’nin doğusundan Cizre’ye ulaşıyor. Yine Musul’un iki gün mesafesi kuzeyinden başlayarak Ahlat sınırına kadar ve Salmas sınırına kadar giderek Azerbaycan’da bitiyor. Bu bölgede Boht ve Beşnevi Kürtlerinin kaleleri vardır ve bu kaleler çok sağlam ve güzeldir.’ İbnul Esir, bu dağlık bölgeye “Zûzan el-Ekrad” yani “Kürd Yaylağı” demiş.

İşte, Evliya Çelebi’nin kullandığı “Ekrad-ı Zaza” sözcüğünün kaynağı topografik bir ad olan bu Zewazan sözcüğü olmalı. İbnul Esir’in “Kürd Yaylağı” ibaresini, Evliya Çelebi “Yaylak Kürdleri” şeklinde yazmıştır. Başkaca bir şeyle ilişkili olduğu görünmüyor. Evliya Çelebi’den sonra, Türk memurlar eliyle Osmanlı literatüründe ’Kabilet-i Zaza’, ’Zaza denilen Kürtler’ olarak yazılmış.” Görüldüğü üzere kelimenin kaynağı Kürtçe yayla kelimesi ve Çelebi’nin yazımı ama bunların hiçbirinin önemi yok. Önemli olan halkın kendisini nasıl adlandırdığı ve yakıştırdığıdır. Bu konuda yeterince belge ve film var sanırım.

Her ne olursa olsun, Zaza terimi Kürtleri veya bir bölümünü tarihsel olarak gerçek manada tarif etmiyor. Etse bile fazla önemi yok, çünkü halkımız arasında bir yeri yok. Halkımızın bir bölümünü böyle isimlendirmek, bununla ayrılık tohumları ekmeye çalışmanın, psikolojik savaş merkezinin işi olduğunu hakımız biliyor. Kürtlerin kuvvetini dağıtmak için, yalan tezler ortaya atanların planlarını bozmak da her Kürt’ün görevi olmalı. Gelecek yazıda Kirdasî diyalektiğini konuşan halkımızın tarihini, özellikle de Oğuzculuk ve Horasan’dan gelme meselesini konu alacağım.